“ 41 yaşındayım, uluslararası bir şirkette ekip şefi olarak çalışıyorum. Normalde Endüstri Mühendisiyim ama son 3 yıldır bir proje için proje organizatörü olarak üst düzey denilebilecek bir pozisyondayım. Çalıştığım şirket bu proje için çok yüksek bir yatırım yaptı. Başlangıçta seçilmekten dolayı çok gurur duymuştum kendimle, sevinçliydim ancak 2 yılın sonunda hem kendi işime hem de projeye yönelik bir ilgi kaybım oluşmaya başladı erteliyorum çalışmalarımı.. Erteledikçe geceleri yatmaya hazırlandığım anlarda özellikle yeterli olup olmadığıma yönelik zihnime sorular üşüşüyor. Bu sorular gitgide “Ya patronlarıma karşı beklenilen büyümeyi geliştirip, sunamazsam??”, “ya yarı yolda zarar edip, tüm proje çöpe giderse”, “ya yanlış hesaplama yapıp tüm ekip zarar görürse” şeklinde felaket içerikleriyle yoğurulmaya doğru yöneldi. Nasıl bir güçleri varsa bu düşüncelerin durmadan bileniyor aklımda ..Ertelemeye dönük davranışlarım motivasyonumu da köreltiyor. Elbette ailem bendeki değişimi fark etti. Onlar da sanki her gün yüzümde “işten kovuldum” ifadesini yaşarcasına sessizleşip bir şey sormamaya başladılar. Yalnız mıyım, savunmasız mıyım ne garip bir şey.. Bunlarla birlikte yaklaşık bir yıldır geceleri uykuya dalmakta zorlanıyorum, tedirginim, telaşlıyım, unutkanım, dalgınım, içsel bir huzursuzluk sanki tetikteyim bir şey olacakmış gibi.. Bir türlü gevşeyemiyorum boyun, sırt ağrıları arka arkaya.. Bu anlattıklarım Gülden Hanım siz de sanırım şimdi işsiz güçsüz izlenimi yaratmış olabilir ama öyle değil.. Aslında şirkette sağlam da bir pozisyondayım, işten ayrılsam da yaşamımı sürdürecek birikimim var. Ama yok mu o düşünceler ah ah gitmiyor zihnimden “ya böyle olursa..”. Bazen öyle zamanlar oluyordu ki kaygımdan boğuluyorum, işleri ertelemeden öte işimi yapamaz hale geliyorum. Sonra bir bakıyorum, sanki kilolarca yük taşımış gibi ağrımış vücudum.. Aslında bu endişelerimin bir kısmının bazılarını mantıksız buluyorum ama düşünmeden de duramıyorum”

“Projenizin olabilecek en kötü sonuçlarına duygusal olarak hazırlıklı olmak için, sürekli sıkıntı halinde olmayı tercih ettiğinizin; bu durumun da yaklaşık 3 yıldır kronik endişe yaşattığının farkında mısınız?”

………….... Aslında evet…”

Anksiyete ‘tetikte ol, bedenini hazırla ’ hissine yönelik gelen bir uyarı hali olarak tanımlanabilir. Anksiyete bozuklukları ise genel anlamda kaygı bozuklukları olarak bilinir. Altında panik bozukluk, sosyal kaygı gibi bozuklukları da içerir. Bunlarla birlikte yaygın anksiyete bozukluğunun ruh sağlığı hizmetlerinde en sık görülen kaygı bozukluğu olduğu söylenebilir. Tanı yaygınlığı orta yaşta sık gözlemlenirken; yaş ilerledikçe düşmekte; yaşlılık döneminde de yükseldiğine yönelik bulgular mevcuttur. Yaygın Anksiyete Bozukluğu “sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe ile ” seyir gösterir.

ANKSİYETE GELİŞİM AŞAMALARI

Normal kaygı ile kontrol edilemeyen kaygının kökeni iki temelden oluşur. Bu temeller de iki güdüye şekil verir. Birincisi ''Benliği (kendiliği) koruma güdüsü'' ikincisi de ''bedensel varlığı koruma güdüsü‘’ dur. İnsan benliğini “değerli” algılayarak; bedensel varlığını “koruyarak” dengede yaşayabilir.

Birey içsel yaşantılarıyla (huzursuzluk, tedirginlik, aşırı duyarlılık gibi) tam net olmayan bir ilişki kurmaya çalışır. Bu ilişkiyi tanımlayabilmek için bir yandan kendisine tepkisel yanıtlar verirken; diğer yandan kendini eleştirip suçlar. Bu düşünceler zamanla akla gelen düşünceler olmaktan çıkıp kişinin zihninde gerçeği temsil eden kalıplar olarak yaşamaya başlar. Düşünce ve gerçek artık zihninde birbiri ile karışmıştır..

YAYGIN ANKSİYETE RİSK ETMENLERİ NELERDİR?

Gözlemler yaygın Anksiyete Bozukluğunun duygusal gelişim ve beyin gelişimi düzensizliğinin, bireyin gelişim sürecinin devamında da edinilen çevresel stres etmenlerinin, aşırı koruyucu ebeveyn

tutumunun, mizacın, ebeveyne bağlanma problemlerinin ve sosyal olaylara karşı hassasiyetin etkenler arasında önemini vurgular. Yaygın Anksiyete, yavaş ve gizli bir gelişim seyri izler. Rahatsızlığın belirtileri zaman zaman iyileşmeler ve nüksler gösterir. Stresli yaşam olayları meydana geldiğinde belirtiler çoğunlukla kötüleşir. Yaygın anksiyete rahatsızlığı olan bireyler özellikle duygusal değişimlerle baş edemeyeceğini düşünerek bunları yaşamamak için sürekli endişe halinde olmayı koruyucu bir zırh olarak taşımayı tercih ederler.

YALNIZCA İLAÇ TEDAVİSİ YETERLİ Mİ?

Yapılan araştırmalar Yaygın Anksiyete Bozukluğunda ilaçların kaygı düzeyini azalttığını ancak, en önemli belirtilerden endişeye yönelik çalışmalarda psikoterapiye de ayrıca ihtiyacın olduğunu göstermektedir.

GEVŞEME EĞİTİMİ NE İŞE YARAR?

Kaygı duygusunun ve endişe verici düşüncelerin fiziksel yan etkilerini azaltmak, dikkati yoğunlaştırma sürecini kontrol altına alabilmek için saplantılı düşünce örüntülerini esnetmek, bireylere yeni baş edebilme stratejileri denemek amacıyla kullanılabilir.

ZİHNİN BEDEN ETKİLEŞİMİ PROVALARI NASIL GELİŞİR?

Beden gevşemesini sağlayabilmenin zihni de rahatlatıcı etkisi olduğu söylenebilir. Zihin provaları kişiye kaygıyı yok eden veya endişeleri sona erdiren bir yöntem sunmaz, daha çok bu duruma dayanma gücünü yükseltmeyi ve yüzleşmeyi amaçlar. Yapılan son araştırma sonuçları korku ve kaygı bozukluklarının nedenleri arasında kişinin korku ve kaygıdan kaçmak için aşırı katı bir tutum sergilediğini göstermiştir. Kişİ bu yüzleşme ile kaygının bedeninde, zihninde, davranışlarında ve duygularında neleri etkilediğini bir bütün olarak görmeyi öğrenir.

ANKSİYETE ve DEPRESYONUN BİRBİRİNDEN FARKLARI NELERDİR?

Depresyonda tipik belirtiler olumsuz duygu durum, hayattan zevk alamama iken anksiyetede fiziksel gerilim ve gerginlik hisssi hakimdir. Depresyonda geç, anksiyete bozukluklarında erken uykusuzluk problemleri gözlenir. Depresyonda psikomotor yavaşlama, sabah erken uyanma, hezeyanlar mevcut iken; anksiyetenin bilinçdışı olması bilişsel çarpıtmalar gibi özelliklerle depresyondan ayrılır. Duygu durum hali incelendiğinde depresyonda depresif bir ruh hali gözlemlenirken; anksiyete bozukluklarında endişe, kaygı, kontrolü kaybetme hakimdir. Çalışmalarda anksiyetenin erken yaşlarda başladığı gözlemlenmiştir. Anksiyete rahatsızlığı yaşayanların sosyal yaşamları ve ilişkileri depresyon hastalarına göre çok daha iyidir. Anksiyete hastalarının depresyon geçirme riskleri de yüksektir. Benzer semptomlar karşılaştırılırsa her iki rahatsızlıkta da değersizlik ve reddedilmişlik hissi, tartışmalara eleştirilere aşırı duyarlılık, huzursuzluk, uyku ve iştah problemleri gösterilebilir.

KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ İLE YAYGIN ANKSİYETE ARASINDA İLİŞKİ VAR MI?

EVHAMLI BİR TABİATIM VAR, ÇEVREMDE BUNU BİLİR: Bazen yaygın anksiyete rahatsızlığı olan kişiler “evhamlı olma” yı bir kişilik özelliği şeklinde yorumlayarak yanılgıya düşebilir. Bu yanılgıyı kişinin yakınları da normalize ederek ve yardım almaya teşfik etmeyerek daha da pekiştirebilir . Düşen yaşam kalitesi ev ve iş yaşamında da kendi kendinize sınırlandırmalar ve ilişkilerinizde gerginlikler yaşanmasına neden olabilir.

ÇOCUKLUK DÖNEMİ NEDEN ÖNEMLİ?

Çocukluk döneminde yaşanan travmatik anılar, gelişmekte olan beynin korkuyu işlemleme bölgelerinde beynin diğer bölgelerine göre stresörlere karşı daha fazla duyarlılık oluşturmaya neden olmaktadır.. Anksiyete konusunda yapılan araştırmalara göre, çocukluk döneminde algılanan yüksek

kaygının hem çevresel hem de genetik nedenleri olabileceğini yönelik bulgular yer almaktadır. Anksiyete belirtilerinden bir tanesi bile çocuklarda gözlemleniyorsa, ruh sağlığı uzmanlarına yönlendirmeye ihtiyaç vardır.

KAYGIMDAN TAMAMEN KURTULMAK İSTİYORUM!!

Kaygı sanki kötü birşeyler yaşayacağınıza yönelik hislerinizin vermiş olduğu gerginlik duygusudur. Bu hisler ve gerginlik duygusu hayatın içinde doğal olarak bulunur. Yaşanılan hayatın içinde günlük konularda veya anlık değişen olaylarda bile kaygı hissedilebilir. Hayatın içinde yeri geldikçe davranışlarınız ile hassasiyetleştirdiğiniz iş, sağlık, sınav, kazanç veya çocuk bakımı gibi duyarlılık hissedilebilen konular kaygılarınızın yoğunlaşmasına neden olabilir. Kendi kendinize sorduğunuzda çoğu zaman yaşadığınız gerginliğin ve endişenin durumla abartılı veya uygunsuz olduğunu ifade edebilirsiniz. Fakat kendinizi sakinleştirip kontrol altına alma konusunda yetersizlikler yaşayabilirsiniz.. Bazı durumlarda da yeri gelir mevcut kaygınızın aşırı ve yersiz olduğunu kabul etmeyebilirsiniz. Ancak kaygınızın denetlenemez olduğuna yönelik inançlarınız ne kadar yoğun ve şiddetli ise işlevselliğinizin bozulmasına ,olağan kaygının patolojik kaygıya dönüşmesine zemin hazırlayabilir.

Ne kadar kaygıdan kurtulmak isteseniz de yeri geldiğinde kaygılanmak günlük sorunlarla baş edebilmeniz için hazırlıklı olmanızı, bir tehlike veya tehdit durumunda da hızlı karar verip kurtulmanıza yardımcı olur.

YAYGIN ANKSİYETE YAŞAYAN DANIŞANLARIMDA SIKLIKLA RASTLADIĞIM İFADELER

· Kendime güvenmiyorum, hiçbir işi tam anlamıyla sonuçlandıramıyorum, başarısızım

· İnsanlara kendimi ifade etmekte zorlanıyorum.

· Sanki her an bir şey olacak, yakınımda bulunan insanların başına bir şey gelecek gibi. Hep endişeliyim. Ailem, arkadaşlarım tasalanacak bir şey yok diyor ama kendi kendime söz geçiremiyorum

· Eğer iş performansımla ilgili olarak endişelenirsem, başarı için daha fazla motive olurum

· “Yaklaşan sınavlar için endişelendiğim zaman daha iyi yapıyorum, endişelenmediğim zamanlar daha kötü sonuç alıyorum”

· Göğsümün üzerinde bir ağırlıkla birlikte, kalbim sıkışıyor gibi oluyor

· Son zamanlarda derslerde öğrendiklerimi çabuk unutuyorum, dikkatimi toplayamıyorum

· Sebep yokken ağlayasım geliyor

· Üzüntü veren olayları aklımdan atamıyorum.

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN KİŞİLERE ÖNERİLER

1) Endişelenmeye başladığınızı fark ettiğiniz anda neler yaptığınızı takip edin. Korktuğunuz anları zihninize getirdiğinizde onları engellemek için neler yaptığınızı yazın.

2) Özellikle hangi olay veya durumdan kaçma ve kaçınma davranışı geliştirdiğinizi tespit ettikten sonra bu davranışlarınızdan nasıl kaçınabileceğinize yönlenmeye çalışın

3) Yaşayacağınızı düşündüğünüz olaydan kaynaklı yüksek düzeyde kaygı hissediyorsanız, kolaydan zora doğru yapmaktan kaçındığınız davranışlarınızı sıralayarak yavaş yavaş belli bir hedef koyarak terk etmeyi deneyin. Bu sayede kaygıya savaş açmak yerine, “kaygının içine girmeyi” deneyimlemenize yardımcı olabilir.Böylece kolay davranışlarınızdan başlayarak daha zor olarak algıladıklarınıza yönelebilirsiniz.

4) Yaşadıklarınızdan kaynaklı kendinizi suçlamak veya üzmek yerine kaygınızın kaynağı olan dışsal ( ders yoğunluğu stresi, coronavirüs şiddeti) veya içsel (tedirginim, hassasım) sebeplerinin neler olabileceğine yönelebilirsiniz.

5) Sıkıntı yaratan duygularınızla savaşmak, korku ve kaygıyı bir an önce azaltmak yerine, tahammül edebilmeyi ( Ateşin üzerinden atlayabilmek gibi) öğrenebilmek, bununla birlikte kaygının sürekli artan bir duygu yoğunluğu olmadığını bilmeniz önemlidir.

6) Acı çekmek tüm insanlar için istenmeyen bir duygudur ancak bu duyguyu zihninizde sürekli “artık dayanamıyorum “ şeklinde beslemek yerine, “elimdeki imkanlarla neler yapabilirim” odaklanabilmek değerlidir.

7) Hayatınızda “hep böyle oluyor” şeklinde ifade ettiğiniz olayların “zaman zaman iyi, zaman zaman kötü olayları yaşayabilirim”i unutmayarak yürümeye devam edebilmeyi düşünebilirsiniz.

8) Kaygının herhangi bir olaydan ( YKS sınavı, Proje yürütücüsü olmak gibi) kaynaklanmadığını bu olayları düşünme, algılama biçiminizin, bu konuda daha önceden öğrendiğiniz baş edebilme stratejilerinizin etken rol oynadığını anlamlandırabilmek

ÜZERİNDE DÜŞÜNMENİZİ BEKLEDİĞİM: İçinde bulunduğunuz gerçekliği düşüncelerinizle mi duygularınızla mı doğrularsınız?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.