Danışanımın ifadelerinden (Anne) 32 yaşındayım.. Laborantım…Çalışma hayatımı tahmin edebilirsiniz aslında, minimalize bir çalışma ortamı…Beyazın bütün tonlarını ezberlediğim, farklı renklerle karşılaştığımda gözlerimi kıstığım bir çevre.. Eve geliş ile üniversiteden çıkışta yaşadığım kıyafet devir teslimi…Eve giriş ile banyoya sıçrayış arasındaki kısa mesafe.. Bu süreç evlilik ve çocuk sahibi olana kadar o kadar sorunsuzdu ki… ”Senin işin bu ve bunu tek yaşayan sen değilsin” kabullenişi bana ağırlık bile hissettirmiyordu. Bir şekilde dinleniyor ve kendime zaman yaratıyordum. Büyüme ortamımda annem, kardeşlerim ve bana karşı fazla titizdi, sebebi nedir bilmiyorum ama evimize her misafir geldiğinde huzursuz ve tedirgin bir ortam oluşurdu. Annem terlik dolabındaki hareketliliğin sorumluluğunu bana vermişti…O günkü devir teslim evdeki tüm terliklerin yıkanabilir beyaz bez terliklerle değişimiydi.. O yıllarda annemin bizi bu derece ince düşünmesi mutlu ederdi… Ama misafirler gittikten sonra terlikleri toplamak da yine benim görevimdi…Annem hepsini çamaşır suyuna basmamı söyleyip “ Kardeşlerinin ve ailenin sağlığı için yapıyorsun bu senin görevin unutma” ifadelerini kullanırdı..
28 yaşında evlenmiştim.. Beyaz renge duyarlılığım eşimle aramda bir problem yaratmamıştı o yıllar..Koltuk takımlarımızın rengini beyaz istemiştim ev aydınlık olsun diye..Haftada bir silerdim, misafir gelince beyaz örtüler sererdim eşim de karışmazdı.. Ancak çocuk sahibi olduğumda eşim beyaz renge olan takıntım ile ilgili rahatsızlık duymaya başlamıştı.. Bebeğimin yatağı, kıyafetleri, biberonu aklınıza gelebilecek her şeyi beyazdı.. Eşimle bu konularda tartışsak da mantıklı çıkarımlar üretiyordum..Ancak zaman geçtikçe ek gıdalar ilaçlar vermem gereken dönemlerde korkularım da başlamıştı..Onlar beyaz değildi ve kir ve pisliği göremezdim, eğer çocuğuma verirsem de hasta edebilirdim.. Bu düşüncelerden kurtulamıyordum..Huzursuzluğum ve tedirginliğim git gide artıyordu..Beyaz renkte gıdalar verdiğimde ise rahatlıyordum.. Zihnimin tek doğrusu: “Beyaz olursa kiri ve pisliği çabuk fark edebilirim” di…
Tekrarlayan ve istemediğiniz halde ısrarla kendinin varlığını fark ettiren düşüncelerin, dürtülerin, gözünüzün önünden kaybolmakta zorlanan resimlerin, imajların, zihinsel imgelerin hayatınızı hapsederek kısıtladığı oldu mu?, veya istem dışı gelişen davranışlarınızın esiri oldunuz mu?, ya da günün büyük bölümünü hatta tamamını basmakalıp, kalıplaşmış, tekdüze zorunlu hareketlerle geçirdiğiniz.. Peki ya bunlar çok zaman kaybettiriyor, ilişkileri bozuyor, hayatın kalitesini, üretkenliğini etkileyecek kadar ağırlaşmışsa..
İsteğiniz dışında gelen düşüncelere karşı zihninizin “Bu kadar mantıksız düşünemezsin, off böyle düşünmekten kendimi durduramıyorum” değerlendirmesi yaparken; diğer taraftan duygu durumu olarak huzursuzluğa ve yoğun sıkıntıya maruz kalma süreci sizi obsesyona itebilir.. Huzursuzluk ve yoğun sıkıntı zihnin istemediği bir duygu durum hali olmasından dolayı, kişi bu durumdan kurtulmak için yineleyici zihinsel ve davranışşal etkinlikler sıralayarak rutinlerini anında gerçekleştirme ihtiyacı hissetmesi de kompülsiyonu oluşturur. Obsesyon ve kompülsiyon örüntüsü kişide aşırı sorumluluk halini besler. Bu kişiler düşünmüş oldukları herhangi bir düşüncenin bile sorumluluğunu hissederek hareket ederler. Düşüncenin getirmiş olduğu sorumluluğu ise anında, yok edecek bir davranışta bulunmazlarsa çok yakın bir zamanda bu sorumluluğun neticesinde başlarına gelebilecek felaketi düşündükleri için sorumlunun kendileri olduğunu düşünürler. Yani “Sonuç üzerinde bir etkim varsa, bu sonuçtan elbetteki ben sorumluyum” çıkarımlarına benzer şekilde, “Eğer başımıza gelecek felaketi önleyemezsem ya da önlemek için bir çaba göstermezsem bu durum zarara neden olmamla aynı şeydir” şeklinde düşüncelerin merkezindedirler. Bazı insanlar böyle düşünebilir, hatta böyle düşünüp çok başarılı ekonomistler veya iş adamları gözlemleyebilirsiniz. Her türlü önlemi almak, tedbirli hareket etmek böyle kişilerde başarıyı da getirebilir. Bu süreçte hissedilen kaygı normaldır. Ancak “Eğer 4 kez elimi yıkamazsam, elimdeki kir geçmeyecek; 5 kez zıplamazsam, bu dersi geçemeyeceğim, evdeki bıçakları saklarsam, çocuklarıma zarar vermem” gibi farkli farklı düşüncelerin getirdiği huzursuzluğu yok etmek için çeşitli tarafsız davranışlar yapılmaya başlandığında, hastalık belirtileri ortaya çıkmaya başlar. Bu noktada birey milyonda 1 olan bir riski bile; %100 olacak şekilde görür ve sanki o şey olacakmış gibi davranışta bulunur ve o histe kalır. Bazı durumlarda ise İstenmeyen düşünceler ile karşıt düşüncelerin çatışması kuşkuya sebep olabilir. Çocuğuna aşırı ilgi ve sevgi gösteren annenin, çocuğuna zarar vereceğinden kuşku duyması buna örnek verilebilir.
“Desem ki size bu arabanın frenleri patlak, sürerseniz eğer kaza yapmanız kaçınılmaz”; o arabaya biner miydiniz? Ya da o arabaya zorla bindirmeye çalışsam, ne yapardınız?
Düşünceye sadece bir düşünce olarak tepki verebilmek ruh sağlığı için oldukça önemlidir. Çok değerli, çok önemli, çok hassas olarak nitelendirdiğiniz düşüncelerinize “gerçek” miş gibi önlemler almak; bazen insanlara muhtaç yaşamanıza bazen de yaşadığınız evinizin ötesine geçememenize sebep olabilir. Burada “o” düşüncelere “yerine” göre önem vermek, “o” düşüncenin vermiş olduğu riske minimal olarak müdahale edebilmek, “o” düşünceler için yoğun önlemler almamak kaygıların da azalmasına yardımcı olacaktır.
SİZLERDEN GELENLER
Yaygın obsesyon İfadeleri:
· Markete gidersem bana pislik veya mikrop bulaşır.
· Evimde bıçak ve diğer kesici türde aletler olursa bunlarla çocuklarıma, aileme zarar veririm.
· İş yerinin yürütmem için verdiği projeleri kabul etmemek için yalanlar üretiyorum, ya projeyi alıp hata yaparsam.
· Kapı kollarına, hayvanlara dokunmam; insanlarla el asla sıkışmam onlar bir kirlenme kaynağı..
· Arabanın veya evin kapısı açık kaldı mı ki?, Mutfaktaki tüpü kapatmış mıydım?, Çıkarken kapıyı kilitledin dimi? Kesin hata yaptım (açık bıraktım, kapatmadım, kilitlemedin)
· Namaz kılarken aklıma ”Allaha küfretme düşünceleri” geliyor.
Yaygın Kompulsif İfadeler
· Kızım bir araba kazası yaparsa diye aklıma bir düşünce takılırsa hemen 5 kez kaza duası okumalıyım yoksa kızım kaza yapar.
· Yabancı bir şeye dokunduysam, cildim tahriş olana kadar elimi yıkamalıyım
· Evden her çıkışımda kapıların kilitli olup olmadığını defalarca kontrol ederim
· Kötü bir haber duyduğumda tahtayı tıklatmam gerekir.
· Kütüphane memuruyum, kütüphanede raflardaki kitapları büyükten küçüğe, kalın ciltliden ince ciltliye belirli bir düzen içinde yerleştirmezsem huzursuz hissediyorum, günlük mesaimin büyük bır kısmını etkiliyor..Bu gidişle işime son verilecek..
· Yıllardır düzenli olarak aldığım gazeteler bunlar.. “içindeki bilgiler ileride torunlarıma gerekli olabilir” o yüzden kimseyi dokundurmuyorum.
· Sabahları çocuğumu okula gönderirken 4 kez “yolun açık olsun” demezsem başına kötü bir şey gelir.
Obsesif Kompulsif Kişilik Özellikleri
· Kontrol sahibi olma üzerine aşırı düşünürler, bu yüzden çok hassas ve kuralcı davranışlar gösterirler. Kontrol sağlayamadıkları durumlarda öfke ve anksiyete yaşarlar.
· Aşırı kuralcılık ve inatçılık hali iletişimlerinde zorluk yaşatabilir.
· Hatalara hem kendilerinde hem de başkalarında tahammül edemezler.
· Sosyal hayatlarında katı, inatçı, cimrilerdir.
· Belirsizlik en büyük korkuları yaşatabilir.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ
OKB’ nin nedenlerine bakıldığında biyolojik faktörler daha ön planda olmasına rağmen, tedavisinde ilaca yönelik yöntemler kadar davranışsal yöntemlerin de desteği gereklidir. Tedavi seçeneklerinde ilaçlı tedavi mi yoksa davranış terapisi mi ya da kombine bir metod mu kullanılacağı danışanın özelliklerine göre belirlenip uygulanır. Ayrıca rahatsızlığın seyrine göre uzman kişi bilişsel terapiler, hümanistik terapi, psikaanalitik temelli psikoterapiler, elektoşok tedavisi gibi yöntemlerden de destek alınmasını isteyebilir.
Üzerinde Düşünmenizi Beklediğim:” İç hapishanenizden terhis olmanın vakti gelmedi mi?”