Ömür akıp giderken bir yaşam hikâyesine daha tanık oluyoruz. Köşesine çekilmiş anılarıyla ve torunlarıyla zamanın tadını çıkaran Meryem Şencan’la kısa zamanda, uzun bir yolculuk yapıyoruz. 90 yaşında yıllara meydan okuyan Meryem Şencan, hayatı iki kelimeyle özetleyerek söze başlıyor “Sac tavını buldu hamur bitti, geçinceme yolunu buldu ömür bitti” diye.
Sizi tanıyabilir miyiz, Çocukluğunuzdan bahseder misiniz?
Antalya’nın Aksu ilçesi Kurşunlu Mahallesinde dünyaya gelmişim. Annem genç yaşında vefat etmiş. 3 kardeş dedemde büyüdük. Daha sonra amcam sahip çıktı biz orada kaldık. ‘Öksüz ölmez, örselenir’ derler. Bizde öyle büyüdük. Okula gidemedik. Daha sonra teyzeme verdiler beni onlarla kaldım. Çocukluğumuz köyde geçti. Oyunlar oynardık, davar güder, ev işlerine yardım eder, su taşırdık. Çocukken kızgın taş, börçme, beş taş, saklambaç, sobe oyunları oynardık. Mal güderken de bu oyunları oynardık. Çocukluğumuz bu şekilde geçti gitti.
Nasıl bir yaşam sürdünüz?
Biz hep köyde yaşadık. Çocukluğumda harmanlar kalkardı, köyün ortasına bekçi bırakırlardı, at arabasıyla yaylaya giderdik. Yaylada kış gelinceye kadar kalırdık. Yaylalar çok güzel olurdu. Hayvanlar otlatılırdı. Yayla yolculuğu çok keyifli olurdu. Sonra yeniden köye dönerdik. Çocukluktan aklımda kalanlar bunlar.
Burada Çiftçilik yaptık. Buğday, arpa, yulaf, burçak, susam ekerdik. O zamanlar su olmadığı için bir sene nadasa bırakılırdı topraklar ekilemezdi. Gübre, ilaç yoktu. Her şey doğal yollardan oluyordu. Daha sonra sebze, kavun, karpuz, pamuk öğrendik onları ekmeye başladık. Sabahları kalkınca tarhana çorbası içerdik. Çay yoktu. İneklerin sütünden tereyağı, yoğurt yapardık. Bolluk yoktu ama her şey normaldi. Şimdi hiçbir besinin tadı yok. Yazın sebze ekilirdi. Kışın yoktu.
Çok genç yaşta evlenmiş Meryem teyze. Kendisine düğün yapılmadığını ifade ederken, hala içinde kalmış olmalı ki gözleri doldu. Kendi düğününden bahsedemedi ama köy düğünlerini çok güzel anlattı.
17 yaşında evlendirdiler beni. Mevlit Şencan’la evlendim. O da benimle aynı yaşlardaydı. Çiftçilik yapardı. Düğünüm olmadı. Bana düğün yapan olmadı. Öksüz olunca nikâh yaptılar. O zamanlar düğünler 3 gün 3 gece olurdu. Gelinler atla gelirdi. Güreşler yapılırdı, top zülüflü gelinler olurdu. O zamanlar bilezik yoktu. Beş yüzlük, üç yüzlük, baş altını gelinlere takılırdı. Bizim günümüzde öyleydi. Yemekler yapılır, ekmekler yapılır, köy düğünleri güzel olurdu. Evlendim eski eve geldim. Bir odada kayın peder, kayın valide, görümce, 3 kayınım aynı evde yaşadık. O zamanlar hizmet edilirdi büyüklere. Ekmeği kendimiz yapardık. O zamanlar çay yoktu. Kahve pişirirdik. Kahveyi alır kavurur, değirmeninde çeker taze taze içerlerdi. Misafirin eli yıkatılırdı, yemek yedikten sonra yıkatılırdı. Gelen misafire Arap aşı pişirilirdi. Saygı, hatır vardı, insanlık dostluk vardı. Televizyonlar çıktı hepsi kalktı.
İlk bebeğinizi kaç yaşında kucağınıza aldınız, İlk anneliğinizi anlatır mısınız?
İlk bebeğimi 18 yaşında kucağıma aldım. 8 oğlum 2 kızım var. 14 tane de torunum. Çocuklarımızı büyüyünceye kadar kundaklardık. Sırtımıza sarar tarlaya çalışmaya giderdik. Çocuklarımı kocaman kabakları keser ondan yıkanma teknesi yapar, onun içinde yıkardık. Orak biçer, susam yolar, düven sürerdik. Evde oturup çocuk büyütmedim. Hepsi benimle birlikte tarlada çalıştı.
10 çocuğumdan okuyabilen okudu, istemeyenler zanaat sahibi oldu. Kızlarım hemşire, matematik öğretmeni. İki oğlum kuaför oldu. Biri doktor, biri mühendis. Bir çocuğum vefat etti.
Eski yaşamınızı özlüyor musunuz?
Çok özlüyorum. Şimdiki yaşamda her şey var ama güzel değil, eski yaşam çok güzeldi. Komşulara ziyaret ederdik, düğünler yapardık. Karanlıkta bile çıra yakar evlere, düğünlere giderdik. Dilgitler pişirirdik, hal dert konuşulurdu. Kına geceleri, gelin almaları çok keyifliydi. Eski yaşamlar çok güzeldi. Bulgurumuzu, sebzemizi yazın kuruturduk. Bunları komşularla birlikte yapardık.
Sağlığınızı ve ömrünüzü neye borçlusunuz?
Sağlığımı ve ömrümü Allah’a borçluyum. Onun verdiği güç ve takata, akla, fikre ve sabıra borçluyum. Çalışmaya, beslenmeye borçluyum. Her işimizi kendimiz yaptık, kendimiz ektik, sağlıklı yedik.
Eşinizi özlüyor musunuz?
29 sene oldu öte dünyaya göçtü. Birbirimize çok saygılıydık. Zor zamanlarımız, yok zamanlarımız oldu. Erkeğe saygı ve sevgi vardı. Çift sürerdi. Çiftçilik yapardı. Hayatımız iyi de geçti, kötü de geçti ama saygımız bitmezdi. Bütün zorlukları aştık tam her şeyi bulduk tam hayatımız iyiye dönerken, ‘Sac tavını buldu hamur bitti, geçinceme yolunu bitti ömür bitti’ benim hayatım böyle geçti. Çok özlüyorum eşimi. Benim ondan başka gidecek bir yerim yoktu. Çok güzel geçindik, mutluyduk.
İlk Portakalı Aksu’da biz ektik
İlk portakal fidanını Kındıra’ya (Güloluk) eşim getirdi dikti. 5 dönüm alana ektik. Allah’a dua ettim yağmur yağsa da ağaçlar su alsın diye. Şeker gibi tatlı portakallarımız oldu. İlk biz diktik. Eşim portakal hasadını yapar bütün köye dağıtır gerisini de veresiye verir gelirdi. Bir şey kazanamadık portakaldan. Sonra yayıldı buralarda portakal.