Gökçen, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
Küçük mü gerçekten bu virüs? Kendisi küçük, tahribatı göreceli olarak tanımlamakta fayda var. Son günlerde birçok ülkede ölümlere neden olan Corona Virusler yüzeylerinde çubuksu uzantılar taşır. Bu çıkıntıların Latince’deki “corona”, yani “taç” anlamından yola çıkılarak bu virüslere Coronavirus (taçlı virüs) ismi verilmiştir. Küçük olmasının yanında taçlı..Virüsler çözümsüz değil, bunun bilincindeyiz fakat süreç yönetimindeki hassasiyete ve sosyal duyarlılığa ihtiyacın bir hayli fazla olduğu bir dönemi yaşıyoruz.
Günlerdir gündem aynı: Corona Virüsü! Gözlerim Çengelköy esnafı gibi her an çay içip haber okuyan insanlar görüyor.. Biraz da güzelliklere de kafamı çeviriyorum badem ağaçları çiçek açtı..
Peki bu virüsten önceki bir günümüz ise kısaca şöyleydi: Üretim ve tüketim rölanti döngüsünün hızını koruyarak… Günde ortalama 7 saat uyuyup 17 saat ne olacağı belli olmayan hayat tanımı içerisinde amaçlar üretip koşarak.. Hafta sonları tatillerinde hızımızı düşürerek.. Peki şimdi? Sizin müdahale edemediğiniz bir ŞEY size elinde kırmızı levhası ile DUR dedi. Etki tepki ilişkisini ya da maddi kazancı ölçmeye duyarlılık kazandığımız hayatımızda, asil değerini gölgede bırakmayı tercih ettiğimiz ‘’ZAMAN’’ ile hesaplaşmamız ise bize ‘’MERHABA’’ dedi..ve sonrasında ‘’ZAMAN’’ bize; evlerinde günlerce bu LEVHA ile yaşam hızını sıfıra indiren bir kesimle; Hadi Sende Ordan ÇEKİL diyerek, levhayı görmezden gelip o hızın akışında kaybolmayı tercih edeni gösterdi ya da biz uyanarak baktık.. Kim haklı biraz düşünelim.. Birçok paradoksu ve anomaliyi yaşadığımız bu günler her iki yönden de derinleşip gruplar arasında öbekleşmeye oldukça müsait.. Yaşam hızını sıfıra indiren grup günlerdir aynı film katagorisinde farkli fimleri izleyerek bir nevi düşüncelerini pekiştirip ödüllendirerek hazin sona doğru virüsün bir an önce yayılışını bekliyor ve beklettiriyor. ‘’Bak bak çekirgeler de istila edecek, sonrasında kıtlık olacak, mart sonu Dünyaya göktaşı da düştü mü ooo daha neler neler’’. Ah küpüne zarar veren keskin sirke, bak ne yaptın ve yapmaya devam ediyorsun.. Düşüncelerin etkisi virüsten daha keskin, kaygı en bulaşıcı ve Aşk da en dengesiz duygu.. Duygular aslında ne kadar güçlü silahlar, karşısında durduğunda seni savunmasız bırakıyor, yoğunluğu aniden şiddetlenen ve aniden düşen başka değişim var mı? Duyguları yalnız bırakmaya gelmez duygu ile akıl el ele tutuşsun ve desin ki… NE DÜŞÜNÜRSEK O’NU HİSSEDERİZ..
Peki bizim ikinci öbek ne alemde? Hadi Sende Ordan ÇEKİL bu bir savunma mekanizması mı, yoksa geçmişe tutunup orda kalmak mı? Savunma mekanizmalarımız( bastırma, inkar, mantığa bürüme, yer değiştirme..vb.) aslında çok hayattan ve canlılığını her an tazelemeye devam ediyor o yüzden ikinci ürettiğim sebep üzerinden devam etmek istiyorum. Geçmiş yaşantılarımız bizim bir parçamız ve aynılılığı koruma eğilimi geliştirebilir ancak şimdiye uyumu ketliyorsa duygu ve davranışlarımız gerçeklik algımızı da bozabilir. Gerçeklik algısını beslemenin tek yolu da geçmişe tutunan insanları aslında bugüne getirebilmek ANI yaşatabilmek.. AN nedir? CEVAP: ‘’Salgın (Pandemik), Kriz (Küresel ekonomik kriz), Savaş (hem nükleer, hem bölgesel, artı göç hareketleri), Küresel ısınma (İklim değişimi, yangınlar, seller, tornadolar, su ve besin kıtlığı)’’ ŞU AN nedir? CEVAP: Şu an sahadaki en acil durum Kovid-19 pandemisi…’’Peki bu tabloda neler görüyorsun?’’
‘’Sahneler, Tribünler ölüm sessizliğinde.
Oyuncular hasta döşeğinde.
Hava durumu yağmurlu.’’
Aslında bu ifadeleri hissedebilmek de…Ölüm ve Varoluşun Farkına Varabilmek de.. Empati dediğimiz başka bir insanın hayat ayakkabılarını giyip yürüyebilmekte.. AYARINDA, DENGESİNDE, ŞİMDİ VE ORADA..
Bu süreçte neye tutunalım AŞK mı Psikolojik Dayanıklılık mı? Son zamanlarda ‘’Corona’’ ‘’KOLERA’’ yakınlaşması ile ister istemez aklımın, okuduğum ‘’KOLERA GÜNLERİNDE AŞK ‘’ romanını hatırlamama sebep oldu.. Kolera Günlerinde Aşk, 51 yıl 9 ay 4 gün süren bir bekleyişin; "sadık çapkın" Florentino Ariza’nın “doğuştan kibirli” Fermina Daza’ya olan saplantılı ve tutkulu aşkının hikâyesidir. “Kolera” aşkın yaşandığı zamanı gösteren bir sözcük olduğu kadar aşkın “Florentino hali”nin de tam karşılığıdır. Ancak bana göre Florentino yüzleşmenin dayanılmaz ağırlığını kabul etmeyip Aşk-ı Sükutu yaşamayı tercih edememiştir ve ilk andan itibaren aşkı, kolera hastalığının belirtileri ile eş değer fiziksel ve ruhsal etkileri ile yaşamıştır. Yazımın başlarında bahsettiğim AŞK’ın en dengesiz duygu görüntüsü sanırım romanın bu gidişatında vuku buluyor. ( Bundan sonrası için bence romanı okumanız daha iyi anlamlandırmanıza yardımcı olacaktır). Aşk başka bir şey... "Seversin, kavuşamazsın, aşk olur" ‘’sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı’’ denge arayışının sonunda oluşan SEVGİ’DİR…
ALTERNATİF YOLUN SONU..
Herkesin kendi hanesini düşünmesinin kural gibi algılandığı bu dönemde virüs bize açık bir mesaj yollar:’’ Değişen durumlara tepki vermede esnek ol ve olumsuz duygusal deneyimlerden çıkıp kendini toparla!!!!Psikolojik Dayanıklılık tam da bunu söyler. Bu kavram genetik alt yapısı olmasıyla birlikte her bireyin olduğundan daha dayanıklı olabileceği düşüncesini de destekler.. Peki bize psikolojik dayanıklılık neler öğretebilir? Psikolojik dayanıklılığımızı artırmak ve yaptığımız her şeyde kendi adımıza anlamı bulmak ya da yaratmak için de çaba göstermemiz ve çeşitli uygulamalardan işimize en çok yarayanın hangisi olduğunu seçip, hayatımızın yeme-içme-uyuma gibi ihtiyaçlarının sıralamasına yerleştirmemiz gerekiyor. Daha farklı neler olabilir mi?
Seçimlerimiz ile bedenimizi ve zihnimizi doyurmamız muhteşem bir olgunlaşma Kendi adımıza yapacağımız ve birçok insana iyi gelen basit uygulamaları aklımızın tuzağında dolaşmadan ve dirençlerimizin devreye girip birkaç uygulama sonrası unutup/sıkılıp/zaman bulamayıp bırakmadan devam ettirmemiz. Size acı ya da üzüntü verici bir deneyimi yazmak için 10-15 dakikanızı ayırabilirsiniz. Daha sonra art arda üç gün buna devam etmeniz duyguyu sağlıklı ifade etmenize yardımcı olacaktır. Gece yatmadan önce gelecekteki yaşantınızı, her şeyin yolunda gittiğini, hayallerinizi birer birer gerçekleştirdiğinizi, olumsuzluklar çıkarsa o engellerin üstesinden geldiğiniz halinizi hayal ederek uyumaya yönelin.. Mutlu olabilmek için mutlu edebilme yaşantısını hissetmek oldukça değerli.. Dilerseniz haftada bir bilinçli bir seçimle karşılıksız iyilik davranışı sergileyebilir, sonra bunun üzerine yansımalarınızı yazabilir ve pozitif duygu durumunuzda nasıl bir değişim olduğunu ölçebilirsiniz.Kendi etki alanımız dışındaki olaylara müdahale edemiyoruz, bunun ayrımını yapabilmek önemli.. Problem senden mi kaynaklı, çevreden mi, peki problemli çevrede ben nasıl davranabilirsem sağlam ve sağlıklı kalabilirim? Bunlar seçimlerle şekil alan süreçler.. Sürekli şikâyet eden, olumsuzlukları dile getiren kişiler olmayı da seçebiliriz, her gün ayağa kalkmayı ve elimizden gelenin en iyisini yapmaya devam ederek hayatımızdaki öznel anlam arayışı çabasını artırarak da..
HAYAT KANALINIZDA AKAN BİR NEHİR VAR..İNANIYORUM Kİ BU MUHTEŞEM NEHİR KURALLAR TEPETAKLAK GELDİĞİNDE, BUNLARI DÜZELTMENİN BİR YOLUNU BULUR.. O NEHRİN COŞKULU AKMASI İÇİN BESLENMESİNE DEVAM EDİN..