Başkanın fotoğraflarına dikkatlice bakın, en çok çocuklarla mutlu, onlarla birlikte olduğu zaman gerçek dünyada olduğunun farkına varmış gibi bir duruşunun olduğunu göreceksiniz.
Çocuklara park hizmetini hemen hemen her mahallede yerine getiren başkanın etrafı çocuk sesleriyle, gülücükleriyle doluyor. Çocuklara yaptığı her yatırım, başkanı biraz daha heyecanlandırıyor.
Parklara, oyun alanlarına kavuşan çocuklar, Başkan Amcalarının yanından ve yakınından ayrılmak istemiyor. Çocuklar, Başkan Amcalarını bırakmak istemiyor.
Geçen gün bir okulun öğrencileri başkanı makamında ziyaret etmiş, başkan amcaları ile geçirdikleri vakit unutulamaz bir şekilde gözlerine yansımış. Aynı mutluluğu başkan amcaları da onlara yansıtmış.
Başkan Amcaya sesleniyorum, Aksu’da çocuklara daha çok aktivite yapılsın. Aksu’nun geleceği, imarı, projeleri, çocuklar düşünülerek tasarlansın. Sizde takdir edersiniz ki çocuklar Aksu’nun ve yaşamımızın çok önemli ve vazgeçilmez bir parçası.
Başkan Şahin’in çocuklarla birlikte olduğu zaman ki mutluluğunu çok iyi anlıyorum. Çünkü onlar, oyun dışında başka hiçbir şey istemiyorlar.
Dünyanın en güzel işi olmalı çocuklarla bir arada olmak, onlara hizmet etmek, onlar için çalışmak.
Saf, temiz, çıkarsız, yalansız dünyalarına girdiğimiz zaman özümüze, kendimize dönüyoruz.
Ebeveynler olarak yaşama sevincimiz ve amacımız olmuştur, her vakit çocuklarımız. ‘Çocuğum için çaba sarf ediyorum, onun için mücadele ediyorum, hatta daha ileri gidip onun için yaşıyorum’ dediğimiz olmuştur zaman zaman.
Doğaldır onlar. Art niyet nedir bilmezler, yaşadığınız yaşamda, arabada, evinizde gözü yoktur onların.
Oturtun makamlara, koltuklara çocukları. Benim diyerek sahiplenmezler, bir süre sonra oyun dünyalarına koşarlar. Gerçek yaşamlarına, çocukluklarına...
Onlar üzerine düşen görevi sonuna kadar yerine getiriyorlar, yani çocukluklarını sonuna kadar her şekilde, her ortamda, hiçbir şeye aldırmadan yaşamaya çalışıyorlar.
Dünya benim oyun bahçem diyor çocuklar, daha ne yapsınlar.
Bence Aksu’nun ve ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu şey, ‘mutlu çocuklar’. Sonrası? Sonrası teferruat.
Bir Hikaye…
Kişilik
1982 yılı… Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda 2. Sınıf öğrencileri Türkiye Ekonomisi dersinin hocasını bekliyor. Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor. İçeriye kızgın bir bakış atıp kürsüye geçiyor. Tebeşirle tahtaya kocaman bir, 1 rakamı çiziyor.
‘Bakın…’ diyor. Başarılı bir kişilik 1’i 10 yapar.’ Bir 0 daha…
‘Bu, tecrübedir. 10 iken 100 olursunuz.’ Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor: Yetenek… Disiplin… Sevgi… Eklenen her yeni 0’ın, kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca… Sonra eline silgiyi alıp en baştaki 1’i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. Ve Hoca yorumu patlatıyor:
‘Kişiliğiniz yoksa öbürleri hiçtir.’ Sınıf, mesajı alıp sessizliğe gömülüyor.