Eğer bulunduğunuz ortamda kendinizi tam olarak ifade edebiliyor, seviliyorsanız, değeriniz biliniyor ve sizde kıymet biliyorsanız bu yazıyı okumanıza gerekte yok; yol arkadaşınız yanınızda demektir. Bu çemberin dışında kalan kulvardaki kadın ve erkekler için yazıyorum.
Kadına şiddete karşıyım. İçinde şiddet geçen her türlü söze, eyleme de karşıyım.
Öyle kuru kuru sloganlar atıp, yok dikkat çekmek için vs. şiirsel anlatımların kadına şiddete bağlanmasına da karşıyım. Şiirsel anlatım düşüncesi zarif bir davranış ama kadınları sevdiğiniz ve değer verdiğiniz için bu şiirler, türküler, bu şarkılar güzelleşiyor.
Kadınlar zayıf değildir siz zahmet edip dikkat çekmeye çalışmayınız. İlle de dikkat çekmek istiyorsanız mevzuya: hasta zihinleri iyileştirmeye odaklı, eğitim ve bilgiye dayalı paylaşımlar yapmalısınız. Kendimizi eğiterek, geliştirerek, çocuklarımızı erdemli, karakterli bireyler yetiştirerek bu sorunu çözebiliriz, kanaatindeyim. Çocuk sizden ne görüyorsa onu kayıt altına alıyor. Her gün hızlı bir şekilde hayatın akışı yenilenip, değişiyor. Yenilenmeliyiz…. İyi donanımlı, sağlıklı bir anne-baba’nın şiddete meyilli bir çocuğu varsa çocuk ya yardıma ihtiyacı olan bir vakadır ya da dışardan müdahale vardır, kabullenemediği travmalara maruz kalmıştır; gerekli olan desteği ancak konunun uzman doktorlarıyla verebiliriz. Sağlıklı bireyler yetiştirebilmek için önce biz iyileşmeliyiz.
Kadın, inanın sizin hayal edemeyeceğiniz kadar ilahi donanımlarla dünyaya geliyor. Sadece Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatını çözseniz yeter. Doğurma özelliğinin kadında olması sizi hiç düşündürmüyor mu? “Cennet anaların ayaklarının altındadır” cümlesinden acaba ne anlıyoruz, bildiğimiz ayaktan mı bahsediliyor, burda mecaz yolla acaba ne anlatılmak istenen? Hiç düşünmez miyiz, okuduğumuzu? Kadında aktif olan bu sıfat ne kadar üstün bir birim olduğunun en bariz kanıtı.
Kadın çok güçlüdür. İrade olarak da, akıl olarakta. Kemik yapısı onu zayıf yapmaz. Pratik düşünür her ortamı kurtaracak bir hamlesi mutlaka vardır.
İçinde bulunduğumuz çağda hâlâ sokak ortasında katlediliyor, hâlâ kıyafetinden dolayı yargılanıyor, hâlâ sadece cinsel bir obje gibi görülüyor, sosyalde kalpli bir like attı diye yanlış anlaşılıyor ve ifade özgürlüğü kısıtlanıyorsa, sadece bir eşya gibi muamele görüyorsa; bu o toplumun eğitim seviyesiyle ilgili bir durumdur. Eğitim öyle sadece kitaplarda da yazmıyor.
Nice profesör gibi kadınlara şahit oldum, psikolojik şiddete maruz kalan üstelik bunu yapanda bir üniversitenin ana bilim dalı başkanı da olabilir. Yani dediğim gibi sadece kitaplarda yazmıyor bu eğitim. Her şey aile çekirdeğiyle başlıyor. İyi ebeveyn hasta bir çocuk yetiştirmez.
Cahiliye döneminde diri diri toprağa gömülüyordu, kadın… Bilgisiz, cahil, inançsız toplumlar, içinde merhamet barındırmayan; Allah korkusu olmayan,dünyaya tanrılığını ilan etmiş hasta zihinler ancak bir canlıya zarar verebilir.
Kaçıncı yüzyıldayız içinde bulunduğumuz bu altın çağda teknoloji ne kadar ilerledi, karadeliklerin bile sırrı çözüldü, insanlardan toplayıcı enerji üretimine dahi geçildi, yapay zeka eş bile yapıldı. Biz daha ne baş örtü konusunu ne de kadına şiddeti çözemedik. Her toplumda sosyolojik çirkinlikler mutlaka vardır ama bir toplumda bu kadar çok kadın cinayetleri ve çocuk istismarları varsa bu çok düşündürücü ciddi sağlık taraması gerekiyor demektir. Önerim: Aile hekimliği bu konuda mecbur bırakılsın, uzman psikologlar, psikiyatri doktorları; bölgedeki sağlık ocakları, poliklinikler vs. de görevlendirilsin, testleri yaptırmayanlara belirli kısıtlamar getirilip mecbur bırakılsın, her birey psikolojik testlerden geçirilsin; hep beraber iyileşebiliriz. Belki o vakit rahatça haber seyrederiz. Ne zaman ki gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde cinayetler değilde: bilime, teknolojiye ve milli üretime dayalı haberler yayımlanmaya başlarsa, o vakit çağın gerektirdiği standartlarda sağlıklı ve mutlu yaşıyoruz demektir.
Kadın, hele de Türk kadını gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmaz. Bir kadın, savunmasız anında ya da celladına güvendiği için kendini koruyamaz ya da artık o da hasta olmuştur yaşadığı onca travmadan sonra. Hasta bir zihin zaten onu yok etmeye planlıysa kadını bir yerde yakalar; marketten çıkarken bulunur, çocukları yanındayken onları korumak İçin kendini düşünmez, savunmasızdır ya da her zamanki gibi güvenmiştir dünyaya, arkası dönüktür… Kadın, kutsal bir varlıktır. Bir fark edebilseniz ondaki gücü, iradeyi… Kadın isterse siz hükümdarlık yaparsınız, ülkesinin kahramanı ilan ettiği içindir; yani öyle yüksek bir değerle bağlanırki karşısında onu tamamlayacak vasıflar yoksa bir anda vezirken piyon olmanız onun suçu değil verdiği özveri ve değeri hak etmediğinizden olabilir.
Şiddete maruz kalan kadınlar ya boşandığı eşinden ya da ayrılmak istediği sevgilisi tarafından öldürülüyor, istatistik oranların yüzdesinden bu sonuca varabiliyoruz. Öfkesini kontrol edemeyen ve konuşma, anlama, empati yoksunu bireylerin boyutundan dünyayı korumak için sizce ne yapmalıyız?
Bir kadın aşkından gitmez o çok sevdiği: yavaş yavaş, eksile eksile ondan gider… Geri dönüşler hâlâ bir umudu olup, sevgisi devam ettiği içindir. Sizinle tartışan kadınlara sarılın. Susmasına izin vermeyin, susarsa siz çoktan bitmişsiniz, kafesede koysanız o kuş çoktan renklerini de alıp uçmuştur.
Gülleri soldurmayın. Halbuki öyle kolayki kadınlar, en zor gibi görünen kadın bile, değeri bilinip, önemli olduğunu hissedince bir çiçekle bile olsa samimi, gerçek bir duygu hissettirdiğinizde onu anlamaya çalıştığınızda, kaybetmemek için çabaladığınızda, boşluğa her düşünce elinden tutuğunuzda: siz, kendi mutluluğunuza yatırım yapmış olursunuz. Mutlu ve aşık bir kadının enerjisi dokunduğu herşeyi iyileştirir ve güzelleştirir.
“Yiğidi yer, hakkını da ver” demiş atalarımız. tersi bir durumda iseniz yani şair, zarif ruhlu bir adam şiirsiz bir kadınla da olabilir. Bu durum sadece görevlerin yapıldığı, faturaların ödendiği, arada dışarda bir yemek ya da bir tatil havasıyla kendinizi şarj edip, avutup durmakla geçer durur… vazgeçemezsiniz kolay kolay kendinize de itiraf edemezsiniz, içinizdeki çatışmayı bağımlılıklarınız, alışkanlıklarınız size duyurmak istemez. Kurulu düzeni de kimse bozmak istemez; kabullenip, tatsız- tuzsuz da yaşanır bu hayat…Güzelim mavi gezegenimizde hayatı kendimize neden zehrettiriyoruz?
Belki de en doğru yaşam şekli budur, karşılıklı anlayış, saygı, kabulleniş; dışardan bakılınca uyumlu, mutlu bir çift, daha ne olsun? Belki de hayat bu kadardır. Hayatı şiirselleştirmekte neyin nesi? İlle de her ana anlam katmak gerekiyor mu? Bunlar olmayıncada gayet yaşayabiliyor insan. İki ayrı dünya bir arada neden olmasın? Hoşgörü ve saygı olduğu sürece her şey yolunda demektir. Tek sorun anlayış, aitlik duygusu ve tamamlanma hissi bunlara sahip değilseniz o zaman işiniz zor(!) Gitsen gidemezsin, kalsan kalamazsın arafta bir yerlerde ruhun ama bu çok da önemsenmez “herkesin imrendiği, sıcacık yuvanda derdin ne?”der, iç sesin. Belki birçok insanı besler bu durum yetenekte varsa genlerden gelen bir sanatsal yön büyür. Bir şeylere tahammül sınırınınızda zayıflama olursa iç sesinizi tatmin edecek bir cevabınızın olmayışından olabilir, belki…
Her şeye bir yere kadar dayanır, katlanır hep masumiyet arayıp kimseyi suçlu çıkarmayız da bir gün, bir anda bütün çabanızın boş olduğunu elimize bakar anlarız ve vazgeçeriz… bir adım daha atsak bu defa ödün verdiğimiz karakterimiz olacak anlarız, balyoz gibi bir soru iner: “Bu sen misin, kendi hayatını yaşadığına emin misin?”
“Biri kaburganızın ortasındaki cenazeyi sarstıysa, bilmiyorum diyebilmeyi göze alın.”
Kadınları soldurmayın. Bir kadın solarsa sizin hayatınızda bütün renkler de solar. “İlle de şair olmanıza gerek yok, ya da kuyumcu… Kendinize yakışanı yapın, bir beyefendi, bir baba ya da sevgili olun bir zamanlar size aşık bir kadının celladı değil. Kalbinizin sesini dinleyin sizde sanatsal bir ifade mutlaka vardır, sizi anlıyorsa ve seviliyorsanız, birbirini tamamlayan iki ruhun bir arada olması ne güzel olurdu.. mum gibi eriyip bitirilmeyen bir adam çoktan bir romanın baş karakteri olmuş ve kahraman ilan edilmiştir. Kıymetini bilip mücevher gibi işlemek düşer bu hayatı, birlikte…
Kadınınız gittiyse Tanju Okan’ı dinlemek gerekiyor:” Eşyalar toplanmış seninle birlikte, anılar saçılmış odaya, her yere…sevdiğim o koku yok artık bu evde, sen kadınım…”
şarkıyı yaşıyorsanız telafisi olmayan hatalar da yapmadığınıza eminseniz çaba göstermeli… ve tabi dediğim gibi telafisi mümkün olmayan şeyler yaptıysanız lütfen orada durun. Aslında tam olarak kıyametin koptuğu nokta burası bir şeyler yolunda gitmedi, ille de hata yapmaya da gerek yok ilişkiler öyle kolay bitmez iki tarafıda yıpratan bir süreçtir. O noktada herkes karakterini sergiler erdemli ve iyi insanlar iyi bir şekilde ayrılabilir. Üç günlük dünyada bir daha yüz yüze bakacak şekilde ayrılmalı, hastaysanız zarar verirsiniz. İki taşı bir birine çarpınca ses çıkar, taşı sertte çarpsanız toprak ses çıkarmaz, iz yapar. İki insan tartışabilir, aynı fikirde olmayabilir siz toprak olmayı seçin daha az üzülürsünüz, size yakıştığı gibi davranın. Dünyanın en kaba, kırıcı insanı bile bu tutumunuzda haddini bilir, sizin tavrınız söyler çizmeyi aşmaması gerektiğini. Daha fazla yıpratmamak gerekiyor… En iyisi bu durumda Müslüm Gürses’ den “ Son pişmanlık neye yarar, her şeyin bedeli var, buraya kadar.” şarkısını dinleyelim(!)
Bunlar kadın olarak benim bakış açım herkes aynı düşüncede olmayabilir. Yine de aklınızda bulunsun bu tüyolar belki işe yarar…
-Ve son kez sormak istiyorum:
-Kadını hâlâ neden çözemediniz?
-Kadını hâlâ neden anlayamadınız?
-Kadını hâlâ neden sevemediniz?
-Kadını hâlâ neden öldürüyor sunuz?
….
Haftaya gökyüzüne biraz daha yakından bakma şansımız olacak bir gökadaya birlikte gidebiliriz. Yıldızlara dokunan, onları işleyen NASA-Apot’da gökyüzü fotoğrafları yayınlanan Türk Astrofotoğrafçı Mehmet Hakan Özsaraç bu köşede konuğumuz olacak.
Hoş ve sevgiyle kalın, yıldızlara bakmayı da ihmal etmeyin, görüşmek dileği ile…