İkamet ettiğimiz mahalle Antalya’nın tam merkezi. Burası Antalya’nın en eski mahallelerinden biri. Biraz hareketli ve canlı bir mahalle.
Yazın, neredeyse sokakta bir yaşam sürülüyor. Balkondan düğünlerini izlemeye bayılıyorum. Doğum günleri bile sazlı ve sözlü sokakta yapılıyor.
Öyle renkli bir mahalle.
Ara sıra gece yarısı uykunuzdan bir bağrış, bir kavga sesiyle uyansanız da, yine de çekilir yanları var. Kaleiçi ve Karaalioğlu parkına beş dakika uzaklıkta olması bunlara değiyor.
Dört günlük sokağa çıkma yasağı sürecinde de oldukça hareketli geçti.
Büyükşehir Belediyesinin gezici fasıl ekibi geldi, bu süre içinde. Solist hanım elinde mikrofon, bir apartmanın birinci katında, şarkılar söylemeye başladı.
Bizim mahalleli durur mu?
Hemen etrafını sardılar. Alkış, ritim, derken ne sosyal mesafe kaldı, ne yasak! Programı bir kaç şarkı sonra tamamlayan hanımefendi şöyle dedi; ‘Hiçbir mahalle de bu kadar yoğun ilgi görmedim, hepinize çok teşekkür ediyorum!’
Allah’ım sen aklıma mukayyet ol nasıl yani? Demişim kendime.
Bir taraftan sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor, diğer taraftan millet sokağa dökülüyor. Nasıl bir tezatlık!
Sorsan, hepsi iyi niyetli. İşte o iyi niyetler bizi evlere hapsediyor, kimse farkında değil...
Ne diyeyim, bu süreçte belediyelerin daha hassas olması gerekirken böyle şeyler yaşanabiliyor. Bir bakıyorsun başka tarafta başkanın elinde mikrofon, arkasında saz ekibi, otobüste 20 yaşın altında çocuğuyla halkı selamlıyor.
İnsanlar haliyle şunu düşünüyor, onlar yapıyorsa biz niye çıkmayalım!
********************************
Yeni normal kurallar geliyor!
Dünyaca ünlü Konyaaltı sahili için ‘yeni normal’ kurallar hayata geçiyor.
Kuralları okuyunca nasıl mutlu oldum, anlatamam. Olması gerekenler zaten bunlardı. Tertemiz denize gidip, hiçbir yeri kirletmeden etrafı da temiz bırakarak evimize döneceğiz.
Rastgele havlu serip etrafta oturmak yok, sigara içmek yasak, özel alanlar, boşaltılan alanın dezenfekte edilmesi, bunlar bırakın koronayı mevcut sağlığımız için olmazsa olmazlar zaten.
Allah aşkına! Denize girmenin, sahile gitmenin bir adabı vardır. Neydi öyle kilimler, halılar, yemekler, tencereler, karpuzlar hadi hepsini geçtim, adam düdüklü tencereyle yemek getirmişti bir keresinde!
Dünyaca ünlü sahil adı üzerinde, terliğini giy, havlunu al denizine gir, güneşlen, aşını ekmeğini evde ye lütfen!
Bu kurallar denizi, ormanı, doğayı kısacası ortak kullanım alanlarını nasıl kullanmamız gerektiğini öğretecek inşallah bize.
‘Bir musibet, bin nasihatten hayırlıdır’ demiş atalarımız. Hayırlısı böyleymiş diyelim. Doğamızı bir uzvumuz olarak kabul edelim artık. Çünkü o yoksa biz hepten yokuz.
Sonra böyle uzaktan bakar iç çekeriz!