Sanat, Estetik ve Güven: Dr. H. Seçkin Okşar ile İlham Veren Bir Röportaj

1967 yılında İzmir’de doğan Dr. H. Seçkin Okşar, lise eğitimini İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi’nde tamamladı. 1992 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu ve Akdeniz Üniversitesi’nde Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi eğitimini tamamladı. Bu programın ardından, 1999 yılında Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi alanında Board Sertifikalı Uzman oldu. Hemen sonrasında, Antalya Devlet Hastanesi’nde yedi yıl boyunca plastik cerrahi alanında eğitimine devam etti ve Nisan 2007’ye kadar burada çalıştı. Yeni kuşağın ilk temsilcisi olarak Antalya’ya estetik plastik cerrahi alanındaki ilk kliniğini kazandırdı.

Seçici güzellik algısını sanatıyla bütünleştiren estetik plastik cerrahinin uzman ismi, Dr. H. Seçkin Okşar.  Bir ressamın renk dengesi ve uyumunu düzenlemesi, bir mimarın tasarım yapması, bir terzinin kumaşı işlemesi ya da bir marangozun ahşaba en iyi formunu vermesi gibi; güzel sanatların her dalını genlerinden taşıyarak, ellerinde duyumsayarak ve hissederek, güzelliği sanatçı dokunuşuyla hastalarına sunmaya devam etmektedir.

İnsan ilişkilerinde hissettirdiği güven ve hastalarıyla kurduğu düzeyli samimiyet, onu yalnızca mevcut hastalarıyla değil, aynı zamanda onların çocuklarıyla, yani ikinci kuşaklarla da buluşturmaya devam etmektedir. Tüm bunları ise Akdeniz’in o eşsiz manzarasında konumlanan, güler yüzlü ve şık detayların hâkim olduğu kliniğinde gerçekleştirmektedir.

Akdeniz Üniversitesi’nde Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi alanında yenilikçi bir kavram geliştirerek çeşitli araştırma projelerine imza atan Dr. Okşar, bu deneysel ve klinik çalışmalarıyla cerrahinin gelişimine önemli katkılarda bulunmuş ve geleceğe yön vermesiyle anılmaktadır.

Dr. Okşar, birçok dernek ve kuruluşta aktif olarak yer almaktadır. Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği üyesi olup, Uluslararası Estetik Plastik Cerrahi Derneği (ISAPS) ve Amerikan Yüz Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Akademisi (ASAPS) üyesidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir.

Dr. H. Seçkin Okşar ile estetik cerrahiye bakış açısını, meslekteki tecrübelerini ve sanat ile estetiğin nasıl harmanlandığını konuştuk.

İşte röportajımız…

- Hocam, estetik cerrahiye olan ilginiz nasıl başladı? Bu alana yönelmenizde özel bir sebep var mıydı?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Estetik cerrahiye olan ilgim aslında gerçek anlamda benim annem, babam, ailem uzunca yıllar Aydın Söke’de yaşadılar. İlkokulu Aydın Söke’de okudum. Dünyaca ünlü Türk Plastik Cerrahı Prof. Dr. Onur Erol, o da Sökelidir, yanılmıyorsam halası annemin çok yakın arkadaşıdır. Dolayısıyla hep böyle Onur Erol duyduk evde. ‘Onur, doktor oldu.’, ‘Onur Plastik Cerrah oldu.’, ‘Onur Ajda Pekkan’ı ameliyat etti.’ Şimdi annemin hayran olduğu bir Onur var, ben de erkek çocuğuyum, anneme hayranım. O, neye hayransa biz de ona hayranız. O nedenle Onur Erol plastik cerrah oldu, ünlü oldu. Annem de benim bir plastik cerrah olmamı istiyordu. Onun gibi olmamı istiyordu. Annem, ben daha lisedeyken kulağıma fısıldıyordu, ‘Benim yakışıklı oğlum, sana plastik cerrahlık ne güzel yakışır.’ diye. Benim öyle kulağımda kaldı.”

- Prof. Dr. Onur Erol ile hiç karşılaştınız mı? Tanışma şansınız oldu mu?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Çok sonrasında, ben plastik cerrah olduktan sonra. Daha doğrusu asistanken tanıştık. Bunları anlattım ona. Plastik cerrahi annemin o yönlendirme şekliydi. Ama tabii biraz kumar gibi de bir şey, yetenekli de olmayabilirsin. Annen seni bir şeye yönlendirir ama orada becerin olmaz. Benim anne tarafımın el becerisine, güzel sanatlara olan bir yatkınlığı var. Ablalarım, resim yapıyorlar, sanatla uğraşıyorlar, heykel yapıyorlar, fotoğraf çekiyorlar, hikâye yazıyorlar. Annem keza, el becerisi çok yüksek bir kadındır. Dolayısıyla genetik olarak da bende çıkmış gibi görünüyor. (!) Benim kızımda da el becerisi çok yüksek, o da zaten mimarlık fakültesini çok istiyordu, kazandı, gitti.

Bizim dönemimiz, çocukluğumuz hep sokaklarda geçti. Dolayısıyla biz sokakta top oynuyorduk, misket oynuyorduk. El becerimiz vardı. Şimdiki çocuklar gibi, evde ya da bilgisayar başında değil. Ellerimiz, gözümüz sokakta nesneleri kullanarak gelişti.”

-Hocam, sanata yatkınlığınızı genlerinizden taşıdığınız bu ruhu nasıl fark ettiniz?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Başta bilmiyordum. Sonrasında, birçok konuda güzellik kavramının beni çok çektiğini fark ettim. Bir yerleri gezerken, yurt dışında mutlaka kuyumculara bakarım, objelere bakarım, binaları incelerim… Etrafımdaki insanların kılık kıyafetini çok incelerim. Özellikle muayeneye gelen insanların makyajını, saçının şekline bakarım. Bunların hepsi benim çok dikkatimi çeker. Bazen de hastalarım olsun, arkadaşlarım olsun, onlara söylerim: ‘Saçın çok güzel olmuş ya da bu takı çok güzel olmuş. Bu kıyafet çok güzel diye.’ Üstüne basa basa belirtirim böyle.”

-Hocam, “Plastik cerrah olmasaydım, el becerisi yüksek bir meslek seçerdim.” demiştiniz. Plastik cerrahi ile el becerisi gerektiren bu zanaatlar arasında nasıl bir benzerlik var, aradaki incelikler nasıl örtüşüyor?

Dr. H. Seçkin Okşar: : “Açıkçası bir şeyleri ortaya çıkartmak, isteği o! Yani yaptığım şeyi görmek. Mesela ben, masa başında bilgisayarda çalışan biri olamazdım. Ekranda bir şeyler yapan biri, tamam, bir-iki yıl yaparım ama sonrasında muhtemelen çok sıkılırdım ve boğardı o iş. Bir marangoz gibi yaptığım şeyi ya da bir mimar gibi o binayı göreceğim. Bir masa imal ediyorsam, onu göreceğim, dokunacağım; onun şeklini, dokusunu, ışığını, gölgesini, hepsini algılayacağım. Yaptığım şeyi algılamak isterim.’’

- “Estetik ve Plastik Cerrahi dışında başka bir tıp dalında çalışamazdım” demiştiniz. Bu düşüncenizi biraz daha açar mısınız?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Düz doktorluk bana göre değil. Ben hiçbir zaman birine bir reçete verip, ‘İşte al, bunu kullan, kontrole gel, kontrollerini yapalım’ diyemem. Çok saygı duyuyorum her mesleğe olduğu gibi. Benim kumaşım rutin bir şeye programlı değil. Benim kumaşımda mücadele olacak; zorluklarla karşılaşacak, onları aşacak ve ustalığımı göstereceğim. Bunu yapabilecek, hem de en iyi şekilde yapabileceğim. Elimden gelenin en iyisini yapacağım ve bunu yaparken de dünkü benle yarışacağım, dünkü beni geçeceğim. Hal bu ki düz doktor olsam, dünkü beni geçemem, aynı tedavi protokolü uygulayacağım, belki 5 yıl sonra gene aynı tedavi protokolü uygulayacağım ve yine ben aynı ben olacaktım. Kendimle mücadelem yok olurdu bu meslek mücadeleci bir meslek.

Burun ameliyatı yaptığım herkesin burnu, birbirinden farklı. Tamam, algoritmada, hareket miktarı, teknik miktar aynı ama sizin orada el beceriniz devreye giriyor. O yüzden herkesin yaptığı ameliyatlar farklı, yoksa tarifler aynı. Bir burun ameliyatı nasıl yapılacağı kitaplarda var. Aç, oku, orada öğretiliyor ama kişisel yetenek devreye giriyor, tariften çıkıyor artık iş. O noktada da o benim güzelliğe olan düşkünlüğüm devreye giriyor. Ben zaten o şeyi düzgün olarak görmek istiyorum, en güzel halini yapabilmek istiyorum. O zamanda güzel sonuçlar çıkıyor. Mesela benim şu an, profesyonel hayatta 25. yılım bitti. Binlerce hastam oldu, hâlâ bir şeyi yaparken ‘Daha iyi bir şey yapabilir miyim?’ acaba diye aklımın ucundan bazen geçiyor. Sonra diyorum ki: ‘Hayır, bu işte! En maksimumu bu işte!’ Tabii bu, yıllar içinde olan bir şey.”

 -Sizin mesleğinizi icra etmek için sadece diploma yeterli mi?

Dr. H.Seçkin Okşar: “Diploma, birçok meslek için gerekli ama tek başına yeterli değil tabii ki. Herkes mesleğiyle ilgili eğitim alıyor, ancak başarılı olabilmek için kişinin yeteneği ve buna uygunluğu en önemli unsur. Herkes mesleğinin içinde pişiyor ama kumaşı ona uygunsa, o işte başarılı olunuyor. Biz de bilginin yanında tecrübe de çok önemli. Çünkü bizim işimiz, bazı branşlardaki gibi değil; şekil verme üzerine kurulu. Söz gelimi, bir genel cerrahinin safrakesesi ameliyatının da kendine ait komplikasyonları var elbette ama bir şey çıkartmak üzerine kurulu. Bizimkinde ise şekil vermek üzerine kurulduğu için kendi içinde zorluğu var.”

- Hocam, birkaç yıl önce çok zayıflamıştım ve aynaya bakınca sadece burnumu görüyordum(!). İlk fırsatta sizden randevu alıp geldim. Siz, ‘Burnunuz gayet güzel, asla burun ameliyatı olmanıza gerek yok’ dediniz.  Ameliyatı yapsaydınız, şimdi başka bir burunla yaşayacaktım. Ancak bazen arkadaş meclislerinde  bakıyorum herkesin burnu, dudağı aynı.

Dr. H. Seçkin Okşar: “İşte benim biraz önce söylediğim ‘güzelliğe olan düşkünlükten’ gene aynı yerden bakıyoruz. Bazen hastaları kendisinden de korumamız gerekiyor. Çünkü özellikle günümüzde popüler kültür, insanlara hiç akıllarında olmayan şeyleri bile yaptırta biliyor veya gereksiz şeyleri, kendilerine zarar veren şeyleri… O yüzden, bence profesyonel cerrah etik olmalı. Hastasına başından sonuna kadar sahip çıkmalı. Gerçek anlamda önceliklerini belirlemeliler. Çünkü bu işin belirli bir bütçesi ve ekonomik boyutu var. Canın yanıyor, paran gidiyor. En optimum şeyleri işlemek gerekiyor. Kişisel ihtiyaçları ön planda bulundurmak gerekiyor.”

-Antalya’da estetik cerrahi alanındaki ilk kliniği açan isimsiniz. O süreci bize anlatır mısınız? Bu alanda Antalya’da nasıl bir boşluk vardı ve siz bunu nasıl doldurdunuz?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Şöyle, ben yeni jenerasyonun ilk temsilcisi sayılırım. Benden önce de 4-5 kişi vardı ve yaşları oldukça ileriydi ve klasik ‘Plastik Cerrahi Operasyonları’ şeklindeydi. Zaten benim asistanlığım zamanında ‘Estetik Cerrahi’ çok hızlı ilerlemeye başladı. O zaman şehirde yeni jenerasyonun temsilcisi hiç kimse yoktu. Antalya’ya, Bursa, Ankara, İstanbul, İzmir’den plastik cerrahlar gelip gidiyordu. Ben de asistandım o zaman. Mezun olur olmaz 3. günümde benim zaten özel muayenehanem vardı, o şekilde başladı. Tabii benden sonra da, şimdi de yaklaşık 60 kişi civarındayız.”

- Sizce bir estetik cerrahın başarısındaki en önemli faktörler neler?

Dr. H. Seçkin Okşar: “İyi bir eğitim, tecrübe ve güzellik algısının kuvvetli olması. Yani siz düşünebiliyor musunuz? Kendine hiç bakmayan, aşırı kilolu, çok kötü giyinen ya da ofisinin çok kötü dekore edilmiş birinin size bir faydası olabileceğini? Kendisine faydası yok o kişinin. Dolayısıyla kişinin kendi içindeki o güzellik algısı etrafına, giyimine kuşamına, ofisine, arabasına, evine, bahçesine yansır. O kişinin evinin bahçesine gittiğinizde, bahçesi bile farklıdır. O ilgiyi gösterip etrafını güzelleştirmeye çalışan o insanın, hayata dair bakışı dahi farklıdır. O, birçok alanda, kafeterya dahi açsa, kafeteryanın ambiyansının güzel olmasını ister. İki tane sandalye, masayla kafeterya açmak değildir onun hayalindeki.’’

- Bir bütünlük mü?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Bir bütünlük. Renk kombinasyonu, estetik algı burada devreye girer. Bir bütünlük oluşturmak, estetik cerrahiyle de paralel bir kavramdır. Bu süreçte simetri, oran ve denge çok önemlidir. Yüz hatları ve vücut yapısı arasındaki uyum, estetik algıyı belirleyen ana unsurlardır. Her bireyin anatomik yapısı farklıdır, bu yüzden kişiye özel tasarımlar yapmak gerekir. Estetik cerrahideki temel hedef, doğal ve uyumlu bir görünüm yaratmaktır; bu da doğru denge ve simetrinin sağlanmasıyla mümkün olur.”

- Günümüzde estetik operasyonlara olan ilgi her geçen gün artıyor. Hastalarınızın en çok talep ettiği operasyonlar hangileri?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Yıllar içerisinde burun ameliyatı her zaman birinci sıradadır çünkü herkesin kolay ulaşabileceği bir ameliyat türüdür. Ondan sonra, meme ve vücutta şekillendirme, karın bölgesi devreye giriyor ama özellikle son 15 yıldır yüz ameliyatları da oldukça hız kazandı. O da yine plastik cerrahinin gelişimi ile tekniklerin gelişimiyle ilgili, ona paralel olarak giden şeyler. Benim özellikle en çok yaptığım yüz ve meme ameliyatları, vücut şekillendirme…”

- Hocam, yüz germe demişken bir şeyi çok merak ediyorum. Sosyal medyada çok dikkatimi çekti. Güzellik salonlarında ünlülerin de yer aldığı reklamları gördüm. Bu olabilir mi, yani özel bir cihazla kremi yüze uygulayarak, ameliyatsız, çok da cüzi rakamlara yüz gerdirme mümkün mü?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Asla, asla… Zaten yüz germe ameliyatını plastik cerrah yapar. Başka bir branş bile değil. Şu an başka branşlarda bu işi yapmaya çalışıyor ama maalesef… Ya onların aldıkları eğitim bu alana uygun değil, ya da bu alanda onları yetiştirenlerin tecrübeleri yeterli değil. Cerrahinin bu alanını geliştiren, plastik cerrahlar; zirveye taşıyan, yeni teknikler bulanlar ve yeni teknikleri uygulayıp başarıya ulaştıran sadece plastik cerrahlardır. Sürekli teknikleri geliştirenler gene plastik cerrahlar. Bırakın başka branşı, sizin sorduğunuzda güzellik salonu. Güzellik salonunda da en fazla epilasyon, o da bile olmaz…”

- Estetik cerrahinin sadece fiziksel görünümü değil, psikolojiyi de etkilediğini biliyoruz. Bir operasyon sonrasında hastalarınızdan aldığınız en çarpıcı geri dönüşlerden birini bizimle paylaşır mısınız?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Unutamadığım değil de, birçok hastamda… Ama sonuçta ben profesyonel bir insanım. Mesleğimin, yaptığımın bir maddi karşılığı var. Birçok hastamda ameliyattan sonra, birçoğuyla çok yakın arkadaşlıklarımız kuruldu. O memnuniyetlerini çok uzunca bir zaman dile getiriyorlar. Etraflarında söylüyorlar ya da çiçekler, çikolatalar gibi bir sürü hediyelerle… Açıkça insan şöyle düşünüyor: ‘Bu benim işim, profesyonel bir dünya. Bir karşılığı da var, maddi karşılığımı da alıyorum.’ Ortaya çıkan sonuç o kadar güzel olunca geri dönüşü işte çiçeklerle, hediyelerle de süslemeye devam ediyor hastalarım. Bunlar güzel şeyler tabi…”

- Estetik operasyonlarda doğallık konusu sıkça tartışılıyor. Sizce başarılı bir estetik müdahalenin sınırları nasıl çizilmeli?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Çok geniş çaplı bir soru oldu bu. Yani doğallık… Bir kere bir şeye dokunduğunuzda o artık doğallıktan çıkıyor. Konu baştan o ifadesinin dışına çıkıyor. Bir memeyi ya da burnu ameliyat ettiğinizde o artık doğal olmuyor. Doğalı onun sarkmış hali, burnun kemerli hali, doğal dediğiniz zaman… Oradan şunu anlıyorum: Abartılı olup olmaması konusu hani abartıya kaçması bir şeyin, onlar farklı şeyler… Dediğim gibi, bütün ameliyatların tarifiyle ilgili, o cerrahın algısıyla ilgili. O cerrah çok kalkık burun seviyorsa, hastalarının tamamının burnu çok kalkıktır. O, daha düz burun seviyorsa, daha düz burundur yaptığı.”

- Hocam, diyelim ki ben yüzümde çok abartılı bir işlem yaptırmak istiyorum, gerçekte sadece basit dokunuşlarla çözebileceğiniz bir şeye ihtiyacım varsa siz buna nasıl karar veriyorsunuz? Hastanızı nasıl yönlendiriyorsunuz?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Şimdi bir kere, cerrahi karar verdiren şey hastanın psikolojisi. Aynaya baktığında gördüğünü beğenmediği noktada, hasta artık o kararını vermiş oluyor. Ben de öyle aynaya baktığım zaman aynadaki adam, ‘saçın uzamış’ diyor. Ben de kuaföre gidiyorum, gibi. Aynadaki adam bana, ‘saçın uzamış’ demediği zaman ben gitmiyorum. Bu kadar basit! Bizim ameliyatlarımızın kökeninde de kişinin kendisinin beğenip, beğenmediği konusu, önemli olan nokta bu. Yani o psikoloji ona o hareketi yaptırıyor. Dolayısıyla da ameliyat her ne kadar gerçek bir şeyse de, elle tutulur biyolojik, mekanik bir şekil görüntü de aslında kişinin psikolojisini tedavi eden bir şey tabi bu deformasyonlarla ve yaşla da ilgili. Mesela yüz germe ameliyatlarıyla da ilgili bu. Mesela kişinin ruhu genç ama bedeni yaşlı kalıyor. Biz bu noktada ikisini birbirine yaklaştırmaya çalışıyoruz. O bedeni tekrar o genç ruha yaklaştırmaya çalışıyoruz. Çünkü onun o bedeni içine sinmiyor.”

- Geri dönüşler o nedenle çiçeklerle süsleniyor. Aslında çok güzel bir mesleğiniz var. İnsanları mutlu edebilmek çok özel bir duygu, öyle değil mi? Mutsuz bir kadına bir iki dokunuşla mutlu edebiliyorsunuz.

Dr. H. Seçkin Okşar: “Mesleğimi ben çok seviyorum, çok güzel bir duygu. Fakat yalnız kadınlar değil, ben ameliyatlarıma 25 yıl önce başladım, asistanlığımı da sayarsak meslekte 30 yılı geçtiği için, 2. nesillere ameliyatlarım oluyor, onların çocukları geliyor.”

- Teknolojinin gelişmesiyle estetik cerrahi alanında da yenilikler yaşanıyor mu? Sizin en çok heyecan duyduğunuz yeni teknik veya yöntem hangisi?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Bir cihaz şeklinde bir şeyim yok. Bir cihaz kullanan biri hiç değilim. Çünkü Antalya, Akdeniz iklimi çok güneşli, ultraviyolenin çok kuvvetli olduğu bir memleket, cihazlar için çok uzun süre kullanım süresine sahip değilim. Ne kadar kuzeye gidersek ultraviyole ne kadar azalırsa, o kadar daha iyi. Özellikle lazer cihazları, günümüzde oldukça güçlü ve iyi ama o da daha çok dermatologların portföyünde, uygulama alanında olduğu için güzel uygulamalar ama ben uygulamıyorum. Ben işin cerrahi kısmını seviyorum. Makine kısmını çok sevmiyorum. Çok fazla bir beklentim yok, yani buradan girdin, öbür taraftan harika çıktın, öyle bir dünya yok, öyle bir cihaz yok. Öyle olsa bütün dermatologlar, bütün plastik cerrahlar o cihazlara girerler, öbür taraftan harika çıkarlar.”

- Yani Hocam, ‘’Sihirli Değnek’’ diye bir şey yok mu?(!)

Dr. H. Seçkin Okşar: “Öyle bir şey yok!”

- Hocam, sosyal medyanın etkisiyle insanlar artık estetik operasyonlara daha cesur yaklaşıyor. Bu durum doktor-hasta ilişkisini nasıl etkiliyor? 15 yaşındaki çocuklar bile filtreli fotoğraflar kullanıyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Şöyle söyleyeyim: Sosyal medya kullanan biri değilim. Sosyal medyayı kullanmayı seven de biri değilim. Çünkü etikte görmüyorum. Hastanın sırrı diye bir şey vardı eskiden, bu hastanın sırrı, biz şimdi, ‘O, Ayşe Hanım’ın da memelerini yaptık! Sosyal medyada paylaşalım.’ Böyle bir şey yok! Bundan birkaç sene önce Sanatçı Tolga Çevik’in bir sözü vardı, ‘Biz nasıl bir toplum olduk böyle? Eskiden ne yediğimizi söylemezdik, ayıp olurdu. Şimdi herkes yediğinin fotoğrafını çekip sosyal medyaya koyuyor.’ Dedi.

Sosyal medya tabii ki kullanılacak. Keyifli, güzel de bir şey. Ama o sosyal medya kültürünü ve ya etiğini de yanında getirmedi maalesef çok başıboş, kontrolsüz, ayarsız ve dengesiz bir kullanım söz konusu artı,  görsel çöplüğü ve bilgi kargaşası şeklinde bir ortam.

Bizim cerrahiyi veya yapılan işlemleri söylersek, küçük bir işlemden 15-20 dakika sonra konan bir resim asla hastanın gerçekçi, 1-2 ay sonraki görüntüsü değil, aldatıcı olabiliyor. Ve ya insanlar oraya niye kötü vakalarını koysun ki? Hep en iyiler, en güzeller, orada herkes kral ve kraliçe. Halbuki gerçek bu değil. Komplikasyonları var, yan etkileri var, istemediğiniz sonuçlar var. Bunların hepsi olabiliyor ama orada herkes kusursuz, herkes mükemmel. Ben bile girdiğimde kendimden geçiyorum bazen, ‘Ay, vay: ne kadar harika dünya, ne kadar güzel!’ (!)

-Sosyal medyanın öyle bir çekiciliği de var.

Dr. H. Seçkin Okşar: “Ama gerçek bu değil, oldukça aldatıcı. Özellikle gençlerin öyle bir popüler kültür içinde yoğrulması, hiç hoş bir şey değil, açıkçası. Çünkü 15 yaşında dudak dolgusu isteyen, 16-17 yaşında botoks yaptırmak isteyen gençler çıkıp karşımıza geliyor. Bunlar tamamen onun etkisiyle, reklamların etkisinde kalan, beyni yıkanmış gençlerdir.”

-Hocam, diyelim ki 15 veya 17 yaşında bir genç size geldi ve dudak dolgusu istedi. Tavrınız ne olur, yapar mısınız dolguyu?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Hayır, asla! Çocuk gurubu çünkü o artık, çocuk daha! Suiistimale girer öyle bir şey! ‘Çok güzelsin, harikasın’ derim, destek olurum. Devlet bile 18 yaşına gelmeyen birine ne ehliyet veriyor, ne seçim hakkı veriyor. Tamam diyor sana saygım var, senin yetişkinlerin kontrolünde olman gerekiyor şu an. 18 kâğıt üstünde 18-20’ye kadar böyle bir şey. Yani 15-17 yaşındaki çocuk dudağını doldurursa, 30 yaşında yüzünü gerdirir. 30’una kadar da kulağını da, memesini de her şeyi yaptırır. 17 yaşındaki kendini beğenmeyen, 30 yaşında kendini hiç beğenmeyecektir.”

-Tamamen sosyal medyanın etkisiyle mi şekilleniyor güzellik algısı?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Mesela doktora saygı. Doktoru da geçtim, bir insana saygı. Normalde bir çalışandan randevu alırsın, muayenehanesi olan bir hekimden ya da bir avukattan. Çalışma saatleri vardır, 9 ile 5 arasında çalışıyorsa 5’e kadar randevu alırsın, karşılıklı görüşürsün. Doktor olarak gözün tutuyorsa onu doktorun olarak kabul edersin. Doktor da seni hatası olarak kabul eder. Normal sağlıklı ilişki böyle kurulur ama sosyal medya öyle bir şey ki gece saat 12’de ‘burun ameliyatı kaç para?’ diye mesaj atan oluyor. Sosyal medya sanki aradaki sınırları kaldırıyor. Kişi de doktora çok kolay ulaşabiliyor. İstediği şekilde eleştirebiliyor ve herhangi bir bilgi birikimi olmaksızın en ağır şekilde eleştirebiliyor. Şimdi karşındaki 6 sene tıp okumuş, 6 sene de ihtisas yapmış, 12 senelik bir eğitimden geçmiş, 25 yıllık bir profesyonel hayatı var ve siz sosyal medyada onu hakkında olumsuz eleştiri yapabiliyorsunuz.

Önce probleminizi doktorunuzla çözün, karşılıklı. Şu an o kadar kontrolsüz, o kadar herkes herkesi hiçbir yetkisi olmaksızın, hiçbir bilgisi olmaksızın, hiçbir tecrübesi olmaksızın kolayca eleştirebiliyor ki 30 yılda, 40 yılda sahip olunmuş, binlerce hasta ameliyat etmiş bir cerrahı iki dakikada abuk sabuk laflarla yıpratmaya çalışabiliyorlar yani sosyal medya bu kadar kontrolsüz! Herkes herkesin hakkında istediğini söyleyebiliyor. Bu böyle olmamalı! Herkese bu kadar kolay çamur atamamalı. Bir de tabii rekabet ortamında da parayla çamur atması için gerçek bir kimliği bile olmayan (bot hesaplar) ile başka meslektaşına çamur atmakta çok yanlış. Bu böyle olmamalı. Ya da bakıyorsun 200 bin takipçisi var, fakat etkileşimde bulunan 5-10 kişi. (!)

 Sosyal medyanın olumlu yönlerini bilinçli bir şekilde değerlendirmek gerekiyor. Mesai saatleri dışında, özellikle akşam saatlerinde birini aramak hiç hoş değil. Sosyal medyanın güzel olan taraflarını, güzel bir şekilde kullanmak gerekiyor. Hava karardıktan sonra birilerini rahatsız edemezsin kolay kolay. Ama sosyal medya öyle bir şey ki onu ortadan kaldırıyor, akşam saat 9’da kişi size istediği gibi yazışmaya başlıyor. Yazışmadığınız zaman da, ‘Cevap vermiyor musun?’, ‘Nasıl birisin?’ ya da ‘Ben yazdım da bana cevap bile vermedi’ diyebiliyor. Gecenin 9’unda, 10’unda ben hazır asker gibi değilim. Benim de senin gibi bir hayatım var: Evime gidiyorum, yemek yiyorum, çocuklarımla vakit geçiriyorum, sonra da yatıp uyuyorum. Uyurken ben sana cevap veremem yani…”

-Hocam, 18 yaş altı gençlerimizin estetik operasyonları konusuna tekrar gelecek olursak ailelerin tavrı nasıl olmalı? Bu durumu yaşayan anne-babalar ne yapmalı?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Biraz önce de dediğim gibi. Aynaya bakıp da mutsuz olan bir insandan bahsediyoruz. Bunlar aile tarafından mutlaka alınıp bir uzmana getirilmeli. Bir plastik cerrahın kendisi anlatmalı, burnu yamuk da olsa benim sevgili çocuğum.’ Dolayısıyla, yanında yer almayabilir. Hal böyle ki yanında yer almalı, ‘Evet çocuğum, böyle bir derdin varsa, gidelim. Senin için bu doktorları bulduk. Beraber gidelim.’ Demeli ve uzmanın ağzından dinlemeli anne-baba. Eğer çocuğa faydası olacak bir şeyse zaten yapılır, değilse de zaten uzman ona göre yönlendirir.”

-Estetik cerrahiyi düşünen ancak tereddüt yaşayan kişilere ne önerirsiniz?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Tereddüt, bir psikolojik eşik. Tereddüt, korku olabilir. Sosyal destek bulmayabilir. Ekonomik problemler olabilir yani her şey sağlıklı bir doktor-hasta ilişkisi kurulması ile başlar. Dolayısıyla, doktorunu seçecek, randevusunu alacak, doktoruyla karşılıklı olarak göz göze bakıp konuşacaklar, problemi ortaya koyacaklar. Cerrah, hasta isteklerini, problemlerini güzelce kendi kelimeleri ile anlatacak; doktor da bundan yola çıkarak ameliyat planını ve ya yaklaşım planını ortaya koyacak, tartışılacak ve en son da fiyatı konuşulacak. Ondan sonra hasta karar veriyorsa, o şekilde işlenecek. Hiçbir şey sosyal medya üzerinden işte ‘Burun ameliyatı yapıyor musunuz?’ ya da ‘Öyle dedi’, ‘Google’da şöyle yazıyor’ ya da ‘Benim arkadaşım şöyle yaptırdı’, ‘Ama’ ile başlamaz. Sağlıklı bir ilişki sosyal medya üzerinden başlamaz. Hasta-doktor ilişkisi el sıkışmasıyla başlar, merhabasıyla başlar. Sonrası kişisel tahkiklere göre şekil alır. Sosyal medyadan başlayan bir ilişki türü sağlıklı bir ilişki türü değildir, ben böyle düşünüyorum.”

-Son olarak okuyucularımıza mesajınız ne olurdu?

Dr. H. Seçkin Okşar: “Herkese güzel bir dünya diliyorum. Güzellik birçok kapıyı açar.”

-Seçkin Hocamız ile röportajımız bittiğinde, Eski Lara Yolu’nda durup biraz denizi seyrettim. O an rüzgâr usulca kulağıma şu sözleri fısıldadı: “Bir şey yaptığında, öyle yap ki o şey sadece seninle anılsın.”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.