Aksu siyasetinin efsane isimlerinden Süleyman Yılmaz, çok uzun bir aradan sonra sessizliğini bozdu. Çalkaya Belediye Başkanlığı günlerinden, Aksu Belediye Başkanı aday adaylığına, mahkeme sürecinden siyasetteki serüvenine kadar her konuda çok çarpıcı açıklamalarda bulunan Başkan Yılmaz, “Elinden tutup adam ettiklerim, ekmek verdiklerim beni sırtımdan bıçakladılar. Karşılaştığımda utancından yüzünü çeviren birçok nankör var Aksu’da” dedi. Bu haftaki köşemizde, bir zamanlar sadece ilçemizin değil, Antalya ve Türkiye gündeminin en önemli isimlerinden biri olan Süleyman Yılmaz’ı konuk ediyoruz. İşte sorularımız ve işte Süleyman Başkan’ın yanıtları…
-Nasıl bir aileden geliyorsunuz, babanız varlıklı bir insan mıydı?
-Hayır değildi. Kendi yağıyla kavrulan bir ailenin çocuğuyum. Fakat çevresinde sevilen, sayılan bir insandı babam. Dedem de öyleydi. Bugün dahi, Gebiz’in bir köyünde kahveye gitsem ve “Süleyman Onbaşı’nın torunuyum” desem, sandalyeyi kapan yanıma gelir. Özet olarak söylemek gerekirse, aktif politikaya girmeden önce de, daha muhtarlık yıllarımda bile, çevremizde saygı gören bir aileden geliyorum.
-1994’te Doğru Yol Partisi’nden ön seçimi kazandığınız halde sizi aday yapmadılar ve siz Refah Partisi’nden seçime girerek Çalkaya Belediye Başkanı seçildiniz. Aktif politikadaki süreciniz böyle başladı. Bu kadar yaşadıklarınızın ardından geriye dönsek, siyasete girmekte bu kadar istekli olur muydunuz?
-O günkü şartlar öyleydi, Refah Partisi’nden bana yapılan teklifi kabul ederek girmem lazımdı ve girdim. Bunca yaşanmışlıktan sonra, tekrar o günlere dönsek ve tekrar görev önerilse, yine kabul ederim. Ben görevden hiçbir zaman kaçmadım, kaçmam da. Milletim için, ülkem için verilen bütün teklifleri şerefle kabul ederim. Benim en büyük hatam insanlara güvenmek oldu. Politikadan yana başka bir sıkıntım yok. İçim son derece rahat. Allaha şükür alnımın akıyla hizmet ettim, ancak, dost ve arkadaş sandıklarımdan ihanet gördüm.
-Bu konuyu biraz açar mısınız? Arkadaş sandıklarınızın size ihanet etmelerini nasıl oldu da fark edemediniz?
-İşin içine kumpas girince onu anlayamıyorsunuz. Herkesin bir aldanacağı, kandırılacağı nokta vardır. Makam masamın üzerinde duran not defterimdeki yazılar karşıma delil olarak çıkarıldı. Belediye çalışmaları konusunda aldığım notların şifreli mesajlar olduğunu iddia ettiler. Oysa ben, “falan saatte falan yere kepçe gidecek” diye yazmışım. Bunun bile şifreli mesaj olduğunu söylediler.
-Cezaevinde kaç yıl kaldınız? Oradayken neler düşündünüz?
-Bir yıl kaldım. O bir yıl boyunca, “Süleyman insanlara neden bu kadar güvendin?” diye hep kendime sordum. “Bunlar benim başıma neden geldi, ben bu insanlara ne yaptım?” diye kendimi sorguladım. İddianameye baktığımda, neler neler yazıyordu… Benim dava sürecimde oyun içinde oyunlar yaşandığına tanık oldum. Hakkımda 265 sene hapis isteniyordu. Ancak hiçbir zaman bunalıma düşmedim, “Nasıl olsa gerçekler ortaya çıkar” diye ümit ettim. Cezaevinde en fazla 6 ay yatacağımı tahmin ediyordum, ama bir sene yattım.
-Bu süreçte en fazla duygulandığınız bir anınızı anlatır mısınız?
-Beni gözaltına almaya geldiklerinde, şimdi koca bir delikanlı olan oğlum Mustafa 17 aylıktı. Gelenleri büyük bir iyi niyetle çocuk kucağımda karşıladım. Mustafa’yı kucağımdan kopartarak almak istediler. Ben bırakmak istemedim. Mustafa da boynuma sarılmış bırakmıyordu, sürekli ağlıyordu. Çocuğu benden zorla ayırdılar ve beni bir arabaya atıp götürdüler. O an yaşadıklarımı bugün bile unutamıyorum. Başımdan geçen her şeyi, “Yaşadıklarım” başlığı altında kaleme alarak mahkemeye vereceğim. Bunun hazırlıklarını sürdürüyorum.
-Hakkınızda kesinleşen bir dava var mı?
-Hayır yok. Karar bile çıkamadı. Tabii bu süreçte, bal kavanozunu kapıp gidenler ve kendini kurtaranlar oldu. Bir tek suçlu ben oldum. Avuç içi kadar Aksu’da oynanan entrikalar Bizans’ta bile yoktu. Kumpaslar, ihanetler, nankörlükler, dost görünüp sırtından bıçaklamaların hepsini yaşadım. Beni hiç beklemediğim insanlar da hançerledi, ama ben onları Allaha havale ettim.
-Peki onlarla karşılaştığınızda neler yaşıyorsunuz?
-Hiçbiri yüzüme bakamıyor. Ölünceye kadar da yüzüme bakamayacaklar. Elinden tutup adam ettiklerim, ekmek verdiklerim, beni sırtımdan bıçakladılar. Karşılaştığımda utancından yüzünü çeviren birçok nankör var Aksu’da. Utanıp bakışlarını kaçırıyorlar. Karşıdan gelirken kaldırım değiştirenler bile oluyor. Sayıları o kadar çok ki, onları görmemek için kahvehane gibi yerlere bile gitmiyorum. Sosyal etkinliklerden uzak durmaya çalışıyorum.
-30 Mart yerel seçimleri öncesinde Aksu’da Belediye Başkanı Aday Adayı olmuştunuz. O süreçte neler yaşadınız? Seçimde partiniz için çalıştınız mı?
-Elbette çalıştım. Bırakıp kenara çekilmedim. Eğer bıraksaydım, partimi desteklemeseydim, farklı sonuçlar çıkabilirdi. Ufak bir fiske bile vurmadım partimden kimseye. Ak Parti dışındaki bir partinin adayını da işaret etmedim. Arkadaşlarla birlikte bir yola çıkmışız, içimizden biri aday olmuş, görevimiz onu desteklemektir. Ben de o düşünceyle hareket ettim.
-Oğullarınız Mustafa ve Ahmet’e politikaya atılmalarını tavsiye eder misiniz?
-Şu anki düşüncemle “Hayır” derim. Ben birçok şey yaşadığım için tavsiye etmem. Çünkü, politikada bin türlü insanla karşılaşırsın ve kimin senin yanında, kimin ise “yanında görünüp” karşında olduğunu seçemezsin. Bazı kişilerin de ne olduklarını anlarsın, ama ses çıkarmazsın. Siyaset ve ticarette işlerin ters gitmeye başladığında, üç dakika içinde etrafında kimse kalmaz. Bayramlarda, düğünlerde, mevlütlerde, etrafınızda “Başkanım” diye koşturanların hiçbirini, güç sizden gidince, bir daha göremezsiniz. Benim masamda oturamayanların birçoğu şimdi köşebaşını kaptı. Anlayacağınız, benim gözlerim her şeyi gördü. Dolu dolu yaşadım. Bakalım daha neler göreceğiz?
-Aksu’nun yarınlarını nasıl görüyorsunuz?
-Öncelikle şunun altını çizelim; kentlerin ekonomik ve sosyal gelişimi politikaya rağmen devam eder. Eğer bir şehrin kendine özgü bir potansiyeli varsa ve rüzgarı yakalamışsa, onun gelişimini kimse engelleyemez. Aksu’nun şu andaki durumu böyle. Politikacıların buna katkısı ise gemiye doğru bir rota çizmekten ibarettir. Benim düşünceme göre, 10-15 yıl sonra Aksu bir metropol olur. İlçemiz, Antalya’nın lokomotifi haline gelir. Şöyle de diyebiliriz, Aksu özüne döner. Çünkü, tarihe göz attığımızda, Perge antik kentinin Pamfilya bölgesinin başkenti olduğunu görüyoruz. Yüzyıllar boyunca, bizim yaşadığımız bu bölge, Batı Akdeniz’in metropol kenti durumundaymış. Öncelikle ulaşım olanaklarımız buna çok elverişli. Güzelyurt ve Altıntaş’ta benim önerdiğim projeyi devam ettirmiş olsalardı, İstanbul’un Atakent’i gibi olurdu. Diğer mahalleler de arkadan gelirdi.
-Belediye Başkanlarının isimlerini görev yaptıkları kentlerde çeşitli yerlere verirler. Sizin isminizin verilmesi için girişimler oldu mu?
-Tam aksine, benim ismi sildiler. Bir okulun ismi “Süleyman Yılmaz”dı, değiştirdiler. Altıntaş’ta bir sağlık ocağı yaptırdım, benden sonra oradan da ismimi sildiler. Orada bir cadde var, yakında onu da silerler. Silmezlerse hatırım kalır. Ancak, halkın gönlünden ismimi silemezler. Ben başkan olmadan önce, görev yaptığım bölge kayalık, taşlıktı. Ben oraları rantabl hale getirdim, bir avuç toprak bir çuval para oldu, ama ben bu ranttan faydalanma yoluna gitmedim. Benim vicdanım çok rahat. Halk da Süleyman Yılmaz’ın nasıl bir insan olduğunun iyi biliyor.
Halkın gönlünden ismimi silemezler
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.