Günümüzde sosyal medya, hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Her anımızı, deneyimimizi, gezimizi paylaşma arzusu, hepimizin içinde yer etmiş durumda. Ancak, bu dijital çağın karanlık bir yüzü var: Doğanın, sadece güzel bir fotoğraf karesi uğruna tahrip edilmesi.
Evet, geçen hafta sosyal medya paylaşımı uğruna böyle bir durum yaşandı. Neydi bu olay, kısaca hatırlatmak isterim: “Antalya'da bir sosyal medya fenomeni, Kaş ilçesinde bulunan doğa harikası Yeşilgöl'e arazi aracıyla girerek gölü tahrip etti. Adını suyunun kendine has renginden alan ve güzelliğiyle görenleri kendisine hayran bırakan Yeşilgöl'e gelen kişiler, arazi aracı ile göle girerek tur attı. Görüntülerin sosyal medyada yayınlanmasının ardından gelen tepkiler üzerine, dijital içerik üreticisi arkadaşlarıyla ortak paylaştığı videoyu sosyal medya hesabından kaldırdı.”
Bu sadece basına yansıyan bir olay. Bunun gibi yüzlerce ve binlercesi var. Artık güzellikleri; seyretmek, korumak, gelecek nesillere taşımak yerine maalesef bu tür anlık paylaşımlar uğruna yok etme peşindeyiz.
Diğer üzücü tarafı şu ki; doğal güzellikler, sosyal medyada en çok paylaşılan içerikler arasında yer alıyor. Özellikle Instagram ve TikTok gibi platformlarda, doğa harikalarının yanında çekilmiş fotoğraflar büyük ilgi görüyor. Bu ilgi, daha fazla beğeni ve takipçi kazanma amacıyla, insanların doğal alanlara akın etmesine neden oluyor. Ancak bu akın, çoğu zaman doğa için geri dönüşü olmayan zararlara yol açıyor.
Sosyal medya paylaşımları sonrası Antalya’nın bir çok güzelliği tahrip edilmiş durumda. Doğal güzelliklere sahip yerlere ziyarete gittiğimizde, karşımıza çıkan ilk manzara dağ yığını haline gelmiş çöpler, sigara izmaritleri, doğada yüzyıllar geçse de toprağın eritemediği çürütemediği atıklar. Bütün bunları hiçe sayan ve sadece elinde ki telefona ve çekime odaklanmış insan toplulukları.
Türkiye’de son yıllarda sosyal medyada popüler olan bazı doğal alanlar, aşırı ziyaretçi trafiği nedeniyle ekosistemlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış durumda. Antalya’nın muhteşem sahilleri, Kapadokya’nın peri bacaları ve Karadeniz’in yaylaları, bu durumun en bariz örnekleri sayılabilir.
Telafisi mümkün olmayan doğamızın korunması için acil olarak yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Popüler doğal alanlara ziyaretçi sınırlamaları getirilmeli ve bu alanlarda sıkı denetimler yapılmalı. Aynı zamanda, sosyal medya kullanıcılarının doğa bilinci artırılmalı ve doğal alanların korunması konusunda farkındalık yaratılmalı.
Sosyal medya her ne kadar doğa tahribatına yol açıyorsa da aynı zamanda doğa tahribatını önlemede de etkili bir araç olabilir. İnsanlar, doğanın korunması ve sürdürülebilir turizm hakkında bilinçlendirilmek için bu platformları kullanabilirler. Çevre koruma kampanyaları, sürdürülebilir turizm rehberleri ve doğa dostu seyahat önerileri, sosyal medyada yaygınlaştırılarak büyük kitlelere ulaşabilir.
Doğal güzelliklerin sadece bir fotoğraf karesi olmadığını, gelecek nesillere bırakmamız gereken değerli miraslar olduğunu unutmamalıyız. Sosyal medyanın gücünü, doğayı koruma ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etme yolunda kullanmak, hepimizin sorumluluğu diye düşünüyorum.