DÜNYAYI VERELİM ÇOCUKLARA
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
Hir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler...
Nazım Hikmet Ran
*
Hepimiz bu şiiri biliriz ve hak veririz büyük ustaya. Size bu hafta bu şiirin ne kadar doğru ve Nazım Usta'nın ne kadar haklı olduğunu gösteren bir olay anlatacağım.
Çoğunuzun bildiği gibi ben sınıf öğretmeniyim. Sınıfımda her biri birbirinden tatlı, iyiliksever, kalpleri tertemiz kuzularım var.
İşte bu harika kuzular geçtiğimiz pazar günü yine benim kuzulardan birinin doğum gününü kutlamak için toplanmışlar. Elbette gülen yüzleri, ışıldayan gözleri ile baya da eğlenmişler. Doğum günü kutlaması vb nedenlerle okul dışında bir araya gelmeleri beni de çok mutlu ediyor açıkçası. Bu vesile ile onları bir araya getiren değerli anne ve babalara da teşekkür etmeden geçmemek gerek.
Hadi uzatmayım ve beni gerçekten çok duygulandıran, çok mutlu eden olayı anlatayım.
Doğum günü kutlaması demiştim. Çeşitli eğlenceli etkinlikler düzenlenmiş. Kuzular eğlenmeli elbette. Bu etkinliklerden biri de pinyata patlatmakmış. Pinyata ne mi? :)) Haklısınız ben de yeni öğrendim. İçi şeker dolu bir paket. Paketi asıyorlar bir yere, sopayla sırayla vurarak patlatmaya çalışıyorlar. Patlayıp şekerler etrafa saçılınca da kapmaya çalışıyorlar.
Pinyata patlamış, şekerler dağılmış. Kuzular kapışmış. Ama aralarından bir tanesi bu kapışma eyleminde pek başarılı olamamış. Tahmin edebiliyorum kuzumu yakından tanıyorum. Hatta olayı anlatırken, "öğretmenim, kapışıncaya kadar, hepsini toplayıp bir kaba koysak, herkes alsa daha iyi olmaz mı?" diye öneri de getiriyor, kendince. Ama gerçekten onun şeker kapamamasına şaşırmadım. Öyle bir beyefendi kuzum.
Bu kuzu sevdiği bir şeker türünü kapamamış anlaşılacağı üzere. Üzülmüş, hatta ağlamış da, kıyamam ki.
Sanırım kıyamayan tek ben değilmişim ki, devreye arkadaşları girmiş. Bir tanesinin elindeki şekerlerin içinde arkadaşının sevdiği şekerden yokmuş. Topladığı bütün şekeri minicik avuçlarına almış. O minicik avuçlara sığmış hepsi de. Şeker toplayan diğer arkadaşlarını dolaşmaya başlamış. " Size şekerlerimin hepsini versem, bir tane arkadaşımın sevdiği şekerden verir misiniz?"
Bütün şekerlerini vererek bir tane şeker almış ve minicik eliyle götürüp ağlayan arkadaşına vermiş.
Bir başka dev yüreklim, kendisi de o şekeri çok sevmesine rağmen tek şekerini arkadaşına götürmüş. "Anne canım o şekeri o kadar çok istemişti ki. Ama arkadaşım ağlayınca kıyamadım." Canı çok istese de vermiş arkadaşına.
Elleri minicik biliyorum. Ama bildiğim bir şey daha var. Yürekleri dev gibi kuzularımın. Ve onlar dev gibi yürekleriyle koşulsuz severler.
İşin garip yanı da sanırım isimlerimiz karakterimizi etkiliyor. Bu iki dev yüreğin adı, Semih. Cömert, eli açık demek sözlük anlamı. Ve doğru olduğunu biliyorum. Nereden mi? Kendi oğlumdan.
Ha bu üçlü adına tam yakışır dev yürekliler. Bütün Semihler aynı mı, bilemem. ;))
Ama bildiğim bir şey var ki, bütün çocuklar dev yüreklidir. O yüzden dünyayı onalara verelim. Hiç değilse bir günlüğüne. Belki yitirdiğimiz insanlığımızı hatırlarız.
Ne güzel kalem edinmişsiniz yine Dev yürekli kuzuların dev yürekli örnek aldığı Öğretmenimizsiniz siz.
Çok duygulandım bu haftaki yaInıza...