Korona virüs hem dünyada hem de ülkemizde tarımın önemini ve değerini bir kez daha gözler önüne serdi. Ülkeler, virüsün yol açtığı can kayıplarını önlemeye çalışırken tarım ve üreticiler üretemez hale geldi. Fakat ülkemizde durum çok farklı. Ülkemiz bir taraftan korona virüsle mücadelesini verirken öte yandan üretimin ve tarımın devam etmesi için gerekli bütün önlemleri sağladı.
Bu hafta tarım sayfamızın konuğu, toprağın içinden gelen uzun yıllar Antalya’da ve yaylada örtü altı tarımını devam ettiren ve aynı zamanda meyve-sebze halinde komisyonculuk yapan Beka Tarımın sahibi Kazım Akbulut. Kendisi hem üretici hem de halci. 2004 yılında kurulan Beka Tarım, ilk işine komisyoncu olarak başladı. Belli bir süre sonra üretime geçti.
Marketlere ürün yapmaya başlayan firma daha sonra ikinci bir şirketle kendini büyüttü. İstanbul ve Antalya da ortak çalışmalar yapmaya başladı. Beka Tarım, Kurşunlu, Yenigöl ve yayla olmak üzere yaz ve kış tek ekim yapıyor. Beka Tarım Antalya’da 12 ay boyunca örtü altı tarım yapmaya devam ediyor. Söğüt, koza ağacı ve Tefenni de şubeleri var. Bunlar yaz döneminde aktif olarak faaliyetlerine devam ediyor. Yaz- kış hizmet veriyor.
Bugün bütün sektör durdu çiftçi hala üretiyor
Tarımın üretiminden tüketiciye iş yapan firma olarak şunu söylemek istiyorum, üretici emeğinin karşılığını alamıyor. İki aşamada bakmak lazım tarıma önceden korona virüsten önce üretici ezilen, köle gibi çalışan, kendini alt kademe gibi görülüyordu. Bu korona virüsle birlikte tarım ve üretici ön plana çıktı. Bugün diğer meslekler işleri dururken, tarımla uğraşan insanlar ayrıcalıklı ve değerli oldular. Sokağa çıkma yasağında özel imtiyaz tanındı. Ekonomik olarak da maliyetinin altında satılsa bile ürün sirkülasyonu hep devam etti.
Devletimiz üretici birliği kurmak istiyor
Ama şöyle bir durum var bizde. Bizde istiyoruz üretici birlikleri kurmayı, ama araziler çok küçük olduğu için bir türlü kooperatif sistemi oturmuyor. Hava şartları, bölgesel planlamalar yapılamadığı için bir türlü oturmuyor. Üretici birliğini kurmak için çok çalışmamız lazım.
Tarımda özelikle yayla kısmında çok büyük bir yatırım var ve insanlar sera yapmaya da devam ediyorlar. Yaylada tonaj, ürün ve üretim daha iyi olduğu için ve emeğinin karşılığını aldığı için yayla kısmı tarımda daha istekli devam ediyor.
Cumhurbaşkanımızda söyledi bahçelerinizi dahi ekin diyor. Yaylalara eskiden gittiğimde araziler bom boştu, şimdi her taraf ekin olmuş. Buğday, ekin ve her yer yemyeşil. Ben inanıyorum ki tarım dünyada ileriki yıllar da çok daha artılarla çıkacak.
Şöyle bir olay anlatmak istiyorum. Evde çekirdek yiyoruz çekirdek Çin’den gelmiş, eşime dedim ki bunu kaldır, virüs falan olur. Bakın ne kadar psikolojik olarak etkileniyoruz.
Bazı ülkeler zaten hastalıkla ilgili ciddi mücadele ettikleri için tarıma fazla önem veremediler. Ama bizim tarımımızda bir etkilenme olmadı. Tarım sektörü ülkemizin hiç bir yerinde etkilenmedi. Bizim ivmemiz aynı doğrultuda devam ediyor.
Tarım alanları geçmiş yıllara göre daha çok ekiliyor ve çok fazla artış var. Bizim en büyük eksiğimiz biz ekili arazileri kayıt altına alamıyoruz. Biz haller olarak geçmiş yıllara baktığımızda örneğin hale 300 bin ton ürün 2015-2016 yılında giriyorsa, kapalı alanların artmasına rağmen hale girişler de düşme var. Bunun sebebi pazar aşamasının serbest olması. Yeni bir düzenleme getiriyor devlet; paketlemesi, taşınması, işçiliği gibi standartlar istiyor ama diğer taraftan köyde çam ağacının altında, mal yapmasına izin veriliyor. Bunu kayıt altına alma şansımız olmuyor.
Ülkemizde örtü altı tarım çok fazla artıyor ama kayıt altına baktığınızda düşüş gösteriyor. Bence üretilen ürünün tamamen kayıt altında vergisini ödeyerek iş yapması gerekiyor.
Burada kan düşse can bitecek
Korona virüs dolayısıyla üretici değerlendi. Paranın gücü nedir? Paranın gücü üretimdir. İnsanlar evden çıksa da çıkmasa da illaki tüketecek. Ben yurtdışında çok bulundum. Ülkemiz; iklim, su, hava şartları bakımından mükemmel bir coğrafyaya sahip. Burada kan düşse can bitecek o kadar kıymetli ülkemiz. Türk milleti çok çalışkan ve kanaatkâr insanlar yeter ki emeklerinin karşılığını alsınlar.
Devletin üreticiye verdiği destek yeterli olmuyor. Mazot desteği arı desteği gibi destekler veriyor. Bunlar üreticinin üretim maliyetini karşılamıyor. Devletimiz şunu yapabilir bana göre. Bu konuda iki fikrim var. Örtü altı seracılıkta fidenin yarısını hibe olarak versin veya tüm üretimlerimizin faturasını biz % 2 rüsum ödüyoruz onu ödesin. Kayıt altına alsın, % 1’ini üreticiye geri versin. Üretici başka bir destek istemiyor. Fatura ile bildirim birbiriyle örtüşsün.
280 dönüm yeri var ‘Küçük üreticiyim’ dedi
İsrail’de kooperatifleşmeyi anlatmak istiyorum. Orada naylon olayları yok, ekvatora yakın, tül çekiyorlar, hava sıcak ve çöl, su yok. Devlet denizden suyu arıtmış, üreticiye 30 yıllığına araziyibkiralıyor. Üç kişi vardı orada. Fabrikaya gittik, kaliforniya biberi üretiyordu. Dedim ki ? -Burada kooperatifleşme nasıl oluyor? -Bana sorma ben küçük üreticiyim, dedi. -Kaç dönüm yerin var dedim? -280 dönüm yerim var dedi. 280 dönüm ve küçük üretici bakın. Diğerine sordum, 550 dönüm onun yeri o büyük üretici ve ortağının 870 dönüm yeri var. Bunlar ne yapmışlar. Kaliforniya biberinin önce maliyetini çıkarıyorlar. 1 kg biber kaç liraya mal oluyor diye. İngiltere, Ukrayna, Rusya, büyüklüğüne küçüklüğüne ve rengine göre gidiyorlar ve yabancı ülkelerle sözleşme imzalıyorlar. Diyelim ki üretim kg başı 3 TL’ye mal oldu. Bunlar 4 TL’ye anlaşıyorlar. Net rakam. Başlıyorlar üretime. Küçük boylar İngiltere’ye gidiyor, orta boylar başka bir ülkeye, büyük boylar Rusya’ya gidiyor. Yılın başından sökümüne kadar aynı rakam. Üreticinin kazancı belli. 1 TL. Büyük olduğu için arazinin dönümü üç kişi anlaşabiliyorlar. Bizim burada yarım dönüm birinin, bir dönüm diğerinin. Ortak alanları nasıl kullanacaksın. Hava şartları, bugün 100 TL’ye aldığı gübreyi, üç gün sonra çiftçi 130 TL’ye alıyor. Biz bunun hangisini toparlayabileceğiz. Bizim kooperatifleşemememizin en büyük sebebi bu. Küçük üretici olmamız. Devlet Burdur’da mükemmel bir toplulaştırma yapmış. Üretici çok rahat iş yapıyor. Üretici ile sözleşme yapılırsa ürünler daha kaliteli gelir. Üretici olmamış ürünü getirmez. Böyle ürünün kalitesi artar, öbür türlü kalite düşüyor.
Dijital tarım pazarı üretici açısından ne getirir tam olarak bilmiyorum
Benim bir çalışmam oldu tarım sepeti patentini aldım. Ama bu kolay bir şey değil. Üretici ürünü küçük paketlerde isteyecek. Başarılı olur mu olmaz mı bilmiyoruz. Bu işi yapabilmek için şirket olması gerekiyor. Para garantörlüğü nasıl olacak. Üreticinin 100 dönüm yeri var, bir tır domatesi var, bunu nasıl pazarlayacak bunlar nasıl olacak. Sonuçta ne olursa olsun bir maliyet yüklenecek. Paketleme, kargo, işçilik, vs. bunlar nasıl aza indirilir şu an göremiyorum.
İsmimizi değiştirsinler
Adımız çıktı beşe, düşmüyor üçe. Komisyonculuğu kaldırsınlar, ismimizi de değiştirsinler. Bana göre üretici birliğini kurmak bir dakikalık olay. Her komisyoncu bir üretici birliğidir. Sadece bu yasalaşacak hepsi bu. Satış temsilcisi desin, üretici temsilcisi desin onun bir adı konulur. Antalya bölgesinde burada en az iş yapan komisyoncunun en az 300- 500 ile en fazla 2000- 3000 arasında müstahsili olan arkadaşlarımız var. Onların ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Ellerini taşın altına koyuyorlar. Komisyoncu anlatıldığı gibi 1’e alıp 3’e satan değil. Komisyoncu emlakçılar gibi sattığı ürün üzerinden % 8 komisyon alan ve giderlerini kendisi karşılayan kişiler. Devlet tarafından belirlenmiş yasal hakkı % 8 komisyon alan kişi.
Antalya Türkiye’yi besliyor
Özellikle örtü altı seracılıkta çok çok iyiyiz. İklimsel olarak başı çekiyor. Üretim arttıkça eleman istihdamını da sağlıyor. Tarımla ilgili iş hacmi çok, yerli işçiler yetmiyor artık. Başka ülkelerden gelen işçilere iş veriyor tarım sektörü.
Bizim kimseye ihtiyacımız yok. Tarımcılar olarak çalışır üretiriz. Devletimiz destek olsun girdilerde özellikle. Biz acı soğan kuru ekmek yer biz bu ülkeyi besleriz. Türk milleti gerçekten çok çalışkan ve üretken hiç merak etmesinler.