Hep merak etmişimdir, içine bir not koyulup denize atılan şişeleri. İçindeki not imdat çığlığı mı, en büyük dileği mi yazanın?
Bu merakımı hiç gideremedim, bana hiç yollanmadı böyle bir not. Yollayanlar da bence kişilere değil evrene haykırdı çığlığını, tuttuğu dileği paylaştı masmavi deryalarca. Atılan çığlık, tutulan dilek ne kadar ulaştı hedefine? Bilmemiz pek mümkün değil. Zaten şişe de atan da kalmamıştır, belki bir iki istisna dışında.
Pekiii, çığlığımızı, duygu ve düşüncelerimizi muhataplarıyla olduğu gibi paylaşabiliyor muyuz? Yüzümüze yansıyan ifade, kahkahamız, göz yaşlarımız içimizi ne kadar dışa vuruyor? Kaçımız kahkaha atarken ağlıyoruz için için? Veya timsah gözyaşları döküyoruz sahtekârca?
Yüreğimizi yoran, korkarak üzmekten, kırmaktan çekinerek içimizde sakladığımız ne varsa, yük oluyorsa haykıramamak... Paylaşamıyorsak, doğru anlaşılamamaksa endişemiz. Ama yorgun düşürüyorsa bizi...
Örneğin benim ağız dolusu sövüp sayamadıklarım var. Elimden gelse bir kaşık suda boğmak istediklerim. Beceremeyip ağlayamadıklarım da oluyor kimi zaman. Omuz aradığım bilinirse güçsüz sanılabilirim, olur mu hiç. Sonra sevmeyi de pek bilmiyorum belki de, dile getiremiyorum çoğu zaman. Oysa en çok ihtiyacımız olan değil midir sevgi? Sözcükleri cımbızlayıp yükümü arttırdığım anlar hiç de az değil sanki. Ya da bir cümlemde roman okumasını beklediklerim. Bazen de roman dolusu konuşsam da anlaşılamadığım da olmuştur bilemedim.
Farkettim ki susmak en ağır yük, en yorucu yolculuk. Anlatsak da kimin umrunda diyoruz belki.
Hadi şu yükten kurtulmaya ne dersiniz? Bir şişeye dolduralım tüm sessiz çığlıklarımızı. Kimse bilmesin istiyorsak, sımsıkı kapatırız da kapağını. Salalım deryalara. Belki rahatlarız, daha içten gülümseyebiliriz belki de. "Elde Var Hüzün" de diyebiliriz sessizce.
Hadi, ay ışığı olan bir gecede, yakamoz ışıkları da olsun, deniz durgun olmalı, o da geri püskürtmemeli çığlıklarımızı. Bırakalım evrene masmavi umutlarımızı.
Nevruz adına atsak mı bir şişe...
HER ZAMAN BİR MESAJ YOLLUYORUZ ASLINDA EVRENE