"Herkes kendi olağanüstü halini ilan etsin. Bütün tedbirleri uygulamaya ısrarla davet ediyoruz. Bu virüse karşı en büyük kozumuz, virüse yakalanmamak."
Bu cümleler bana ait değil elbette. Corona musibetinin yarattığı krizle mücadelenin baş kahramanlarına ait. İyi tarafımdan bakarsam, evet haklılar. Ne deniyorsa yapmalıyız, diyorum. Bir de sorgulayıcı tarafım var. Çok kötüyüm. O taraftan bakınca, biz gerekeni gerektiği gibi yapamıyoruz, siz ne haliniz varsa görün, olarak tercüme ediyorum bu sözleri.
Neden mi?
Bu corona musibeti malum dış kaynaklı. Diyeceksiniz ki dünya bu kadar küçülmüşken dışı içi mi var? Haklısınız, yani bize de uğramaması düşünülemezdi.
Ama bize hangi yollardan geldiğini sorgulamak gerekmez mi? Gelişinde tedbirsizlik ve ihmal yok mu? Örneğin, umre gezilerine izin vermek, dönüşte gerekli ve yeterli tedbirleri almamak. İran'dan gelen insanlarla ilgili ne gibi tedbirler alındığını da bilmiyoruz. Örnekler arttırılabilir. Yani demem o ki ülkemize gelirken elini kolunu sallayarak mı geldi bu musibet?
Mümkün olan bütün tedbirlerin alındığını söylüyor, iyimser yanım. Ne yapsak da engelleyemezdik zaten, geldi.
Peki, mücadele ne kadar yeterli, kamuoyu ne kadar doğru bilgilendiriliyor?
Yine iyimser yanım, yetkililer "ellerinden geleni" yapıyor işte demek istiyor. Ama dedim ya kötüyüm ben. Demek ki ellerinden fazla bir şey gelmiyor, diyor hemen kötümser taraf.
Söylenenleri dikkate aldık. Kendi olağanüstü halimizi ilan ettik. Tedbirleri uygulama davetine icabet ettik diyelim. Bizler evimizde kaldık. Ellerimizi de yıkadık sürekli. Ve becerebildiğimiz kadar uyduk kurallara.
Çalışmak zorunda olan insanlarımız ne olacak. Onlar sadece evine ekmek götürme derdinde olduğu için değil, toplumun sağlığını koruyabilmek için canla başla uğraşan, gerçekten alkışı, hatta minnettarlığımızı hakeden emekçiler.
Sağlık emekçileri örneğin. Bana göre en büyük riski göğüsleyen kesim. Kendileri için mi? Elbette hayır. Görevleri, diyeceksiniz. Eyvallah. Ama arkadaş birinci derece risk altında olan bu insanlara gerekli koruyucu ekipman veriliyor mu? Çalışma alanlarında tedbirler alınıyor mu? Yahu en azından toplum sağlığı için riski göze alan bu fedakâr insalara önce bir test yapın be arkadaş.
Kuluçka süresi on dört günmüş. Eğer on dört gün sonunda belirtiler yoksa yokmuş bu meret. Biliyor musunuz? O on dört gün bazı evlerde her gün yeniden başlıyor! Diken üstünde yaşıyor o alkışladığımız emekçilerin evlerinde insanlar.
Bizler toplum olarak, en azından birey olarak üzerimize düşeni yapıyor, "davetlere" icabet etmeye çalışıyoruz. Bireysel olarak yakalanmamak için en büyük kozumuzu oynuyoruz. Bunu yaparken de toplumsal korunma için yetkili ve etkili kimseleri de görevlerini tam yapmaya davet etmek hakkımız diye düşünüyorum.
Örneğin "Kanal İstanbul İhalesi" konulu görüntülerin hiç hoş olmadığını da satır arasına eklemem gerek.
Neyse, yine iyimser yanım ağır bastı. Herkes elinden geleni yapacak sonuçta. İnsanlardan yapamayacakları şeyleri beklemezseniz, sonuca şaşırmazsınız. Biz üzerimize düşeni yapmaya devam edelim.
Bu kötü günleri birlikte aşacak ve güçlenerek çıkacağız. En azından bilinç düzeyi daha yüksek yurttaşlar olacağız. "Gelecek güzel günler gökten ayet ile inmedi bize, onu biz vadettik kendimize" diyor Nazım Usta. Bunun da "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir." ile mümkün olacağını söylüyor, büyük önderimiz Atatürk.
Her ikisini de saygı ile anıyor, güzel günlerin bir an önce gelmesini diliyoruz. "Evde kal Türkiye" durumu devam ettikçe ihtiyacımız olan ve bana göre çok önemli, moral motivasyonu. Evde kaldığımız sürece moralimizi yüksek tutmaya özen gösterelim. Tabi ne kadar mümkünse.