Kanıksamak: Pek çok yinelendiği için artık alışmak, aldırış etmemek, etkilenmemek.
Sözlük anlamı böyle. Hepimizin kullandığı, kullanırken bütün diğerleri gibi pek de önemsemediğimiz bir sözcük büyük olasılıkla. Ama aslında sadece sözcük olarak pek önemli olmasa da, belki de hayatımıza en çok yön veren eylemlerden biri kanıksamak.
Başımızı iki elimizin arasına alıp neleri kanıksamış olabileceğimizi, nedenlerini ve sonuçlarını biraz düşünmeye ne dersiniz? Haklı olarak, "Bunu nereden anlayacağız?" sorusunu duyar gibiyim. Bana göre, yanlış olduğunu bildiğimiz halde tepkisiz kaldığımız olayları, eylemleri ve düşünce biçimini kanıksamış olabiliriz, diye düşünebiliriz.
Çocukluğumuza gitmeye çalışalım örneğin. Aile büyüklerimizin, öğretmenlerimizin, arkadaşlarımızın kimi davranışları olmuştur mutlaka. Başlangıçta tuhaf, yanlış, üzücü olduğunu düşünsek de, çeşitli nedenlerle tepki veremediğimiz, zamanla da alıştığımız, aldırış etmediğimiz davranışlar. Bunlar bizleri mutlaka etkilemiş, olaylar karşısında verdiğimiz (aslında veremediğimiz) tepkilere de yön vermiştir. Duygu ve düşüncelerimizi içimizden geldiği gibi dile getiremeyişimizin, yaşanan haksızlıkları gördüğümüz, bildiğimiz halde sessiz kalmamızın, dur diyemeyişimizin altında yatan nedenlerdir belki de yaşadıklarımız.
Psikolog ya da sosyolog değilim, o yüzden geçmişte yaşananların günümüze yansımaları konusunda haddimi ve sınırları fazla zorlamamalıyım sanırım. Ama...
Ülkemizde, dünyamızda bizleri yakından ilgilendiren, canımızı yakan, yüreğimizi yaralayan o kadar çok olay oluyor ki. Bizler can yakan, yürek yaralayan bu olaylara nasıl tepki veriyoruz, ya da tepkisizliği mi tercih ediyoruz. Sesimizi ne kadar çıkarabiliyoruz? Kimler sesimize ses veriyor? Kimler bu sesleri duymamak, yaşananları görmemek ve ses çıkarmamak için "üç maymunu" oynuyor? Sessiz kaldığımızda vicdanımız ne durumda? Rahat mı? Yoksa azıcık bile olsa azap içinde mi? Sorular sorular, yanıtları herkesin kendi içinde olan, bir türlü yanıt bulamayan sorular.
Kanıksamamızın ya da sessiz kalmamızın nedenleri neler olabilir, diye düşündüğümde, aklıma ilk gelen, olumsuz olay, eylem ya da düşünceleri sergileyenlerden beklentilerimizin neler olduğudur. "Zaten onlardan başka türlüsü beklenemez. Farklı durumda şaşırmak lazım. Boşa konuşmaya gerek yok" düşüncesi, sesimizi çıkarmamızı engeller. Kanıksatır yaşananları.
Kimi zaman başta yanlış da görünse zamanla benimseyebiliriz de yanlışları. "Birine kırk defa deli derseniz, gerçekten delirir." sözü boşa söylenmiş değildir ya. İnanırız elde olmadan.
Korktuğumuz, dışlanmak ya da zarar görmek istemediğimiz için sustuğumuz zamanlar belki de en çok karşılaşılanı. Korkuyu ve suskunluğu kanıksatır ki, kimse üzerine kondurmak istemezse de yaşar.
Aaaahhh "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın." anlayışında olanları unutmamak gerek. Onlar çıkar grubudur, çıkarı neredeyse ona göre derhal tavır değiştirir. Bilerek ses çıkarmaz, tepki göstermez, kendi de yılan gibi davranmaktan çekinmez. Hatta ne acıdır ki kimi zaman en çok tıslayan da onlardır. Ta ki başka yerde çıkar görünceye kadar.
Sessizlik, tepkisizlik her zaman kanıksama sonucu değildir elbet. "Suskunluk Sarmalı"na kapılmış, kendini o sarmaldan bir türlü kurtaramayan, belki de sessiz çoğunluk olduğunun farkına bile varmayanlar da azımsanacak sayıda değildir. Ama "Suskunluk Sarmalı" kuramını ve yansımalarını başka bir yazıda ele almak daha doğru olacaktır.
Kimsenin itiraz etmeyeceğini düşündüğüm ise, olumsuzlukları kanıksamış bireylerin hem kendisine, hem de yaşadığı topluma ciddi zararlar verdiğidir. Sorgulamaz kanıksayan bireyler. Hakettiklerini de düşünebilirler yaşadıklarını. Başka türlüsünün mümkün olmayacağına inanmış, inandırılmışlardır. Zayıf kişiliklerdir, aciz, çaresiz olduklarına inanırlar. Sorgulamazlar, itaat kültürü egemendir. Bilimle, sanatla mesafeli olurlar...
Kimsenin haketmediği halde dayatılan bir yaşam tarzını kanıksamamasını dilemek işe yarar mı bilmiyorum. Ama sorgulamaya başlayalım mı, ne dersiniz?
YOKSA KANIKSADIK MI?
Paylaş