Uzun zamandır gitmeyi planladığım işten güçten bir türlü zaman ayıramadığım Güneydoğu Anadolu’nun görmediğim şehirleri, Diyarbakır ve Mardin’e gitme şansını yakaladım. Birkaç günlük bir geziydi ama kısa zamanda çok yerini görme fırsatım oldu.
Uçağımız Antalya'dan Diyarbakıra bir saat on dakikada vardı. Diyarbakır havalimanından şehire doğru ilerlerken; geniş caddeleri, düzgün yolları, planlı yerleşim alanları, aksamayan trafiği ilk dikkatimi çekenlerden oldu. 20 dakikada araçla tarihi yapıların olduğu merkeze vardık. İlk durağımız Hasan Paşa Hanı. İlginçtir bu şehre adım atan herkes önce buraya "merhaba" diyor. Hasan Paşa Hanı, eskiden verdiği konaklama hizmetini şimdi başka bir şekliyle vermeye devam ettiriyor. Konaklama olarak hala hizmet verse, eminim birçok kişi burada kalmak ister. Burada kahvaltınızı yapıp, hediyelik eşyalarınızı alıp, o muhteşem atmosferde çayınızı yudumlayıp ve geçmişe kısa yolculuk yaptıktan sonra, Diyarbakır ilinin başka tarihi mekânlarına doğru yol alıyorsunuz. Hasan Paşa Konağından çıkar çıkmaz tam karşıda ki Ulu Cami, 'ben buradayım' diye sesleniyor. Çok eskiden kilise olarak hizmet veren mabet, Müslümanların bölgeye yerleşmesiyle cami olarak hizmete devam ediyor.
Camide öğlen ezanını dinleyip, dualarımızı yaptıktan sonra surlara doğru yola koyulduk. Tarihi Diyarbakır Surları, muazzam yerler. Devamında on gözlü köprü, Dicle Nehri’nin üzerine kurulmuş iki yakayı bir birine bağlayan muhteşem güzelliğe sahip, çok canlı ve bütün enerjisiyle ayakta.
Diyarbakır bunlardan ibaret değil tabi... Çok çok daha fazlası…
Kendisi kadar mutfağı da oldukça zengin. Diyarbakır kahvaltısı pek meşhur, ciğercisi ve tatlıcıları bunları tatmadan bu güzel şehirden ayrılmak mümkün mü? Ben çok sevdim her şeyini ve her yerini...
Diyarbakır; gayet modern, zengin ve çok başarılı bir il. İnsanı hoş sohbet. Birkaç muhtarla, ayaküstü sohbet etme şansı bile yakaladım. Yoluma çıktılar, ikramlarda bulundular ve birkaç dakika bile olsa uzun uzun sohbet ettik. Esnafı çok kibar. Bir şey alıp almamanız onlar için hiç önemli değil. Dükkânlarını ziyaret etmenizden bile fazlasıyla mutlu oluyorlar. İçeriye adım atan her insanı, müşteri olarak değil bereket olarak görüyorlar.
Gelelim Mardin’e…
Kaldırımlarına kabartma harflerle yazılmış “ Mardin bir masalın ilk cümlesi” diye…Gerçekten öyle, inanılmaz. Sizi içine çeken, alıp tarihin derinliklerine çok eskilere götüren ve orada bırakan bir şehir. İçinde kaldığınız sürede bunu size yaşatıyor, ta ki o büyüleyici şehirden çıkana kadar.
Sabah uyanıp Mezopotamya’da doğan güneşin size selam verdiğini gördüğünüz vakit, dünyanın hiç bu kadar güzel olmadığı kanısına varabilirsiniz. Artık nasıl büyülendiysem kelimeler bile klavyeden yazıya başka dökülüyor : )
Yeni Mardin yada Yenişehir, Güneydoğu’nun diğer şehirleri gibi düzgün ve planlı. Ama yukarda sizi bekleyen bir Eski Mardin var ki! Kollarını açmış ben buradayım diyor. Koşa koşa varmak istiyorsunuz. Tarihi bir kentte tarihi yaşayarak; sokaklarını, caddelerini, evlerini, konaklarını, şarap mahzenlerini, Süryani, Ermeni, Arap, Türk mimarisini acele etmeden adım adım defalarca gezmek isteyeceğiniz ve her gezdiğinizde başka bir yanını göreceğiniz şehir.
Mardin'de 800 yıllık bir Ermeni evinde kalmak nasip oldu.
Teknolojinin şimdi yapmayı başaramadığı, insanların el gücüyle ortaya çıkardığı sanat eseri. Mimarisi, Mezopotamya’ya açılan kapıları, pencereleri, duvarlarda ki işlemeler her bir parçası muhteşem...
Ömrümün sonuna kadar kalmak yaşamak isteyeceğim bir yer!
Hiçbir ev diğerinin güneşini ve rüzgârını kesmeyecek şekilde nazikçe yapılmış. Her alanda insana kıymet ve ahlaki değerler korunmuş. Mahremiyet gözetilmiş. Ev kadar eşyalarda çok yıllık. Daha önce de başka dine mensup insanların yaptığı evlerde kaldım. İnsan olarak zaman ilerledikçe değerlerimizi mi kaybediyoruz sanki! Eskiden çok medeniydik, gittikçe her konu da yozlaşıp ve yobazlaşıyor muyuz acaba! Mesela eskiden emek verilen sanatı ve çabayı değersiz ve boşa geçirilen zaman olarak mı görüyoruz. Bunun karşılığında ne üretiyoruz… Gelecek nesillere ne bırakacağız… Ama onların bıraktıklarıyla mutlu olabiliyoruz.
Mardin sokakları dar, taşla döşeli… Yol boyunca tek bir araç gidebiliyor, arkasını takip ediyorsunuz. Bir araç durunca diğerleri arkasından bangır bangır kornaya basmıyor. Dükkânların bulunduğu alan tarihi kentlerde ki agorayı hatırlatıyor. Sıralı, yan yana… Kimse kimsenin müşterisine müdahale etmiyor. Bağıran, çağıran mendil sallayan yok.
Yemekleri konusunda çok net değilim ama kahve ve şarap konusunda Mardin’le kimse yarışamaz. Süryani ev şarabı ve dibek kahvesi. Bunun yanında Süryani çöreği, Lahor ağacının bitkisinden elde edilen mavi badem şekeri, şalları, şalvarları, bakırcıları, takıları...
Bu şehirde de kiliseden bozma camiler, çok sayıda kiliseler ve ezan sesleri, hafta sonları çan sesleri. Bütün dinler bir arada ve birbirlerine oldukça saygılı böyle bir yer, dünyanın hiçbir yerinde yoktur belki de…
Camileri gezdik ama kiliseler hafta sonu açık olduğu için kısmet olmadı. Bir daha ki sefere inşallah…
Mardin ve sokakları önce yokuş yukarı, sonra yokuş aşağı… Defalarca gezdim, bırakın yorulmayı yorgunluğunuzu alan şehir burası. Düşündüren, güçlendiren, yeni ufuklar yeni yollar açan şehir. Çok mutlu, çok huzurlu bu şehirden ayrılmak istemeye istemeye ayrıldım. Ama söz verdik yeniden buluşmak üzere "hoşçakal" dedik birbirimize…
Ertesi gün Mardin’in Dara Antik Kentine gittim. Antik kent, su sarnıcı ve Nekropol… Hadi bakalım hepsi bir arada. Antik kentte kazılar devam ediyor ve her geçen gün yeni eserler çıkıyor. Bu yıl antik kentte Agora’yı gün yüzüne çıkarmışlar. Az ilerde hemen yanı başında yüzyıllar öncesi yapılmış su sarnıcı, Osmanlı İmparatorluğu zindan olarak kullanmış adı 'Zindan' diye kalmış. Ve tabi ki Nekropol. Roma İmparatorluğunun sınır garnizon şehri Dara… Üç kat altta, üç kat üst üste mezarlar, hala canlı ve ayakta. Dara başlı başına bir antik şehir, umarım burasının paha biçilmez bir hazine olduğunun farkına varırız ve açık hava müzesi olarak koruruz. Yetkililerin bu konuya ehemmiyet göstereceğine inanıyorum.
Ülkemizin her bir yanını tanıtmaya ne zaman ne de vakit yeter. Diyarbakır ve Mardin notları benden bu kadar, hepsi ve daha fazlası yerinde duruyor… : )